eraltan mersin
  Bir Öğrencinin Öğretmenine Mektubu
 

 

BİR ÖĞRENCİNİN ÖĞRETMENİNE MEKTUBU
 
 
 
       Sevgili Öğretmenim!
 
       Hiç unutmam, ben daha okumayı, yazmayı bilmeyen küçük bir çocukken, minik ellerimden tutup, saçlarımdan okşayarak, bana güzel sözler söyleyerek, güler yüzle sınıfıma götürürdün.
       Kalem tutmayı bilmezdim, bana kalem tutmayı sen öğrettin. Yazmayı bilmezdim, bana yazmayı sen öğrettin. Okumayı bilmezdim bana okumayı sen öğrettin. Şöyle bir düşünüyorum da, şimdi bu mektubu sana yazabiliyorsam, senin sayende yazabiliyorum, baksana elimdeki kalemi bile senin sayende, senin öğrettiklerinin sayesinde tutabiliyorum Öğretmenim.
       Hatırlıyor musun ? Okumayı daha çabuk öğrenelim diye bizlere kitap vermiştin.
       Ben verdiğin o kitapların yazılarını henüz okuyamazken, o kitapların resimlerine bakardım. O resimlere öyle dalardım ki, kendimi sanki o resimlerdeki dünyada zanneder, o resimlerin içinde ben de varmışım gibi hayaller kurar, oyunlar oynardım. Yazılarını henüz okumasını bilmezdim ya, yazılı kısımlarına şöyle bir bakar, yazılarından bir şey anlamadığım için o sayfaları hemen çevirir resimli sayfalarını arardım.
       Ama o kitabı sen vermiştin ya, onun için o kitap bana öyle bir kıymetliydi ki, o kitaba gözüm gibi bakar, yırtılmasın, kaybolmasın, bir zarar gelmesin diye elimden geleni yapardım. O kitabı her gördüğümde, her aldığımda sanki seni görürdüm, seni yanımdaymışsın gibi hisseder, sende beni görüyormuşsun zannederdim…
       Derken bir gün okumayı öğrenmeye başladım, yazmayı da. Öğrendikçe sevindim, hem de çok sevindim. Göklere uçuyordum adeta sevinçten, mutluluktan.
       Nasıl sevinmem, sanki o kitaptan bir pencere açılmıştı bana, bir ışık saçılmıştı gözlerimden, zihnim birdenbire aydınlandı, adeta ayrı bir dünyaya girmişim gibi dünyama bir aydınlık doğdu. Artık her şeyi, her yeri görür, anlar, bilir oldum. Nasıl söyleyeyim sanki ayaklarımın üstüne basmaya başladım.
       Sevinçten uçuyordum… sabahı zor ettim, okumayı öğrendiğimi öğretmenime söyleyeyim diye. Sonunda sabah oldu. Annem kahvaltıyı hazırlamış, babamla birlikte benim gelmemi bekliyorlardı. Ama ne fayda… ben yerimde duramıyordum. Aklımda ne ekmek var, ne de yemek. Karnım heyecanımdan sanki tıka basa yemek yemiş gibi toktu.
       Acelece birkaç lokmalık kahvaltı yaptım, hemen çantamı alıp fırladım dışarıya. O heyecandan ayakkabılarımı bile giymeyi unutmuşum. Annem arkamdan seslenerek ayakkabılarımı giydirdi. Ayakkabılarımı giyer giymez hemen koşmaya başladım okula doğru. Meğer ne uzakmış o gün okulumuzun o kısacık yolu. Var gücümle koşuyordum, ama ben koştukça sanki okul uzaklaşıyordu.
       Sonunda okula geldim. Gözlerim kimseyi görmüyor, sevinçle ve heyecanla her yerde seni arıyordu. O gün gözlerimde sadece sen vardın, öyle ki sanki herkes sendin. Kimi görsem sen zannediyordum.
       Zil çaldı, sınıfımıza girdim. Yine yerimde duramıyordum. Bir sınıfımızın kapısına doğru, bir oturduğum sıraya doğru koşuyordum. Okumayı öğrendiğimin haberini ilk sana vermek istiyordum. Ve sonunda sınıfa geldin… Hemen yanına koştum sevinçle. Gözlerimden adeta ışıklar saçılıyordu o an. Büyük bir heyecanla, büyük bir sevinçle okumayı öğrendiğimin haberini vermiştim sana. Sen de benim bu büyük sevincime ortak olup yüzüme gülerek baktın, yanaklarımı ve saçlarımı okşayıp, yüzlerimden öptün. O şefkatinle, o merhametinle sanki bana bir dünya bağışlamıştın, dünyalar benim olmuştu o an.
       Aslında Öğretmenim o zaman hepimize karşı öyleydin, hepimizi de çok severdin. Sevincimize sevinerek, üzüntümüze üzülerek ortak olurdun. Öyle ki bizimle ağlar, bizimle gülerdin. Bizi üzmemek için, bizi sevindirmek için her şeyi yapardın. Bizlere sevgiyle bakar, yüzümüze hep gülümserdin. Güler yüzlüydün, iyi kalpliydin. Güler yüzünü, güzel sözlerini hiç eksik etmezdin üzerimizden. Bize devamlı şefkatle, merhametle kol kanat gererdin. Öyle merhametliydin ki, bir hata yapsak bizi affeder, bize doğruyu, iyiyi gösterirdin. Bize kızmazdın, öfkelenmezdin, bizi çok mu çok severdin. Sen bizi sevdikçe biz de seni severdik, hem de çok severdik. Kalbimiz senin için atardı sanki. Bizim için çok değerli, çok merhametli, çok şefkatli, çok büyük biriydin. O merhametinle gönüllerimizde taht kurmuştun, bizi sevginle besleyip, şefkatinle ve merhametinle büyütüp yetiştirdin. Sen bizi çok severdin, biz de seni.
       Sonra biraz büyüdük… Ama biz yine senin öğrencileriniziz. Biz yine biziz, biz yine aynı öğrencileriz. Fakat sen sanki bir başka oldun Öğretmenim. Bize kızıp öfkelenmeye başladın, ufacık hatalarımızı bile affetmez oldun. Şefkatini, merhametini bizden esirgemeye başladın. Yüzümüze gülmeyi bırak, tebessüm bile etmez oldun. İyi sözlerini, güzel sözlerini artık duyamaz olduk. Suratın asıldı, kaşların çatıldı, öfkenden, hiddetinden yanına varamaz olduk. Sanki… dilim varmıyor ama sanki bizleri sevmez, bizleri istemez oldun Öğretmenim.
       Bizler seni halen çok seviyoruz, sen bizi niye sevmez oldun Öğretmenim.   
 
 
                                                                                 
                                                                                                                 Eraltan MERSİN
 
 
  Bugün 26 ziyaretçi (74 klik) kişi burdaydı!  
 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol