NOT :
1 - "k" harfi ile başlayan ve ikinci harfi kalın sesli olan (a,ı,o,u) kelimelerde "k" harfi "g"
harfine dönüşür ve genizden söylenir.
2 - Sonu "k" ile biten kelimelerde "k" den önceki harf kalın sesli ise (a,ı,o,u), kelimenin
sonundaki "k" gırtlağın üst kısmından "h" (h^) harfi olarak söylenir.
3 - Sonu "n" ile biten kelimelerde, kelimenin sonundaki "n", gırtlağın üst kısmından çıkan
"n" (n^) harfi olarak söylenir.
A
* aaaa : 1-ağ 2-ağa 3-ak, beyaz 4-ağı (zehir)
* aaabi : ağabey (aaabi bah^ale böooon nöooorüyoh^ : ağabey bakarmısın, bu gün ne yapıyoruz.)
* aaaç : ağaç
* aaaadar-dönder : aktar-dönder (1-söylenen veya yapılan bir şeyi yeniden defalarca söylemek veya yapmak anlamında bir deyim 2-söylediği veya yaptığı bir şeyi gizlemek için farklı şeyler söyleyerek veya yaparak öncekini kapatmaya,anlaşılmasını, ortaya çıkmasını engellemeye çalışmak, sonrakine inandırmaya çalışmak manasında bir deyim)
* aaaah^adaş : arkadaş
* aaamet : ahmet
* aaaanni : Akin'li
* aaaan^n^ı : ağan mı? 2-Ağarmısın(Ağmak)
* aaaa pah^la : kuru fasülye
* aaarek : eğirek, (örneğin: ip eğirmek)
* aaarı : ağrı 1-ağrı şehri 2-bir yerin ağrıması
* aaari : eğri
* aaari büuuurü : eğri büğrü
* aaarmah^ : 1-beyazlamak 2-tan yerinin aydınlanması
* aaaarmek : eğirmek
* aaalama : ağlama
* aaaalaşmah^ : ağlaşmak
* aaalen : 1-eğlen, bekle, dur 2-eğlen,coş....
* aaalen bah^alım : 1-eğlen bakalım 2-bekle, dur bakalım
3-dalga geç bakalım
* aaaalendim : eğlendim 1- coşup eğlenmek
2- dalga geçmek
* aaaalence : eğlence
* aaalmek : eğilmek
* aaaalip de alsan^ ne? : eğilipde alsan ne? eğilip al!....
* aaaanama : 1-eşeğin yumşak toprak veye kül
üzerinde sırtüstü sağa sola dönüp durması
2-anlamak
* aaanadırım : anlatırım
* aaasab : asab, sinir,(adamın^ aasaaabını bozma layn! : adamı sinirlendirme, asabını
bozma lan!)
* aaasdos : ağustos
* aaaasig : eksik, noksan
* aaasigetek : eksik etek,kadın,kız
* aaaasitmek : eksiltmek
* aaaşam : akşam
* aaaşamaaader : akşama kadar
* aaaşamınan : akşam, akşam olunca
* aaaşıh^ : aşık, sevdalı
* aaat : ağıt
* aaaz : ağız (aaazını yidiıııım : ağzını yediğim, bir sevgi, bir şefkat anlamında söylenir)
* aaazın^dan yil asssın^ : ağzından yel alsın, Allah korusun ...
* aaazına : ağzına
* aaaza öoookelenmek : birinin söylediklerini ağzı bükerek alaylı bir şekilde kelimeleri yutarak tekrar etmek
* aaaz mezelemek : birinin söylediklerini ağzı bükerek alaylı bir şekilde kelimeleri yutarak tekrar etmek
* aaazını yidiıııim : ağzını yediğim
* abaaaa : şaşkınlık ifadesi, hayret (a aaaaa) (abariii öylemi olmuş gııı : hayret öylemi olmış)
* abariii : şaşkınlık ifadesi (a aaaaa)
* abooooh : bıkkınlık ifadesi
* abooooo : bıkkınlık, usanmışlık, şaşkınlık hayret ifadesi
* abıh^at : avukat
* acacına : aç aç, aç susuz
* acebola : acaba
* acep : acaba
* acer : yeni, taze
* acıh^ : az, biraz, birazıcık
* acıcıh^ : azıcık, birazcık, küçücük, minnacık
* açacah^ : açacak, anahtar
* açıh^ : açık
* açıııısa : açık ise
* adöooozel : adıgüzel
* adabazarı : ada pazarı
* adamı doldurmah^ : dolduruşa getirmek, istediği şekilde hareket etmesi için fişeklemek
* adı gara yirden gelesice : öldü haberi gelesice manasında bir beddua,
* afallamah^ : şaşırmak, tuhaflaşmak, şaşkınlık içerisinde kalmak
* aggışla : akkışla
* agger : ala, siyahlı beyazlı
* aggergeçi : ala keçi
* ağı : zehir
* ah^ : 1- ah çekmek 2- akma fiili 3- ak (beyaz)
* aha : işte, bu, şu....
* ahacıh^ : işte, bu, şu....
* ah^ar : ark
* ah^asya : akasya
* ah^daaaa : ak dağ
* ah^den^iz : ak deniz
* ah^ıl : akıl
* ah^lımeaaaaldi : aklıma geldi
*ah^lıneaaaaldi : aklına geldi
* ah^lıneaaaaldi mi : aklın geldimi
* ah^mah^ : 1- akmak 2- ahmak
* ah^lın^a geldi mi? : aklına geldi mi?
* ah^rep : akrep (ötöoooon baaada oooolanın^ ayaaaanı ah^rep soh^du : geçen gün bağda çocuğun ayağını akrep soktu)
* ah^saray : aksaray
* aj : aç (aç kalmak - gannı aj galmış : karnı aç kalmaış)
* alaaaaaz : boş boğaz, çenesi düşük, düşünmeden konuşan...
* alaf : alev, ateş, aşırı sıcaklık
* alayı : hepsi, tamamı
* alaca : Üzümün olgunlaşmaya
başladığı şekli
* alacaaaah^ : alacağız
* alacaaaan^n^ı : alacakmısın
* aleaaa : ali ağa
* aleçik : bağda çalı çırpı ile yapılan kulube, bekçi
kulubesi
* alerim : alarm
* aleddirik : elektrik
* aleddirik direaaa : elktirik direği
* alleeeesirgiye : Allah esirgesin, Allah korusun
* allıııısmalladıh^ : Allaha ısmarladık
* alheaaa : a aaaa (şaşkınlık ifadesi)
* alışgın : alışkan
* almıyacaaaah : almayacağız
* almıyacaaaam : almayacağım
* almıyacaaaaan^ : almayacaksın
* alamamıssıh^ : alamamışız
* almıssıh^ : almışız
* alırıh^ : alırız
* alelusül : şöyle böyle, yavaş yavaş,
* alingirli : 1- şüpheli, şikeli, şüphe içeren, sahtekarca, işin içinde
iş var 2- değişik, farklı
* alin^gilli : 1- şüpheli, şikeli, şüphe içeren, sahtekarca, işin içinde
iş var 2- değişik, farklı
* aligopder : helikopter
* alirza : ali rıza
* alirzaaaa : ali rıza ağa
* alirzemmi : ali rıza amca
* aldım viresiye : hesapsızca, korkusuzca, gelişigüzel
* alimyon : alüminyum
* alöooookümselam : aleyküm selam
* ame : hala, babanın kız kardeşi
* amel : isal
* ammolmuş : oh olmuş, çok iyi olmuş,(sevinme içeren bir deyim)
* anadut : ekin vs. kaldırmak için
kullanılan uzun saplı araç
* ancaaaaldik : anca geldik, anca gelebildik
* ancaaaaleceaaaak : anca geleceğiz
* ancaaaaleceaaaaniz : anca geleceksiniz
* annım : alnım
* annın^ : alnın
* an^gara : ankara
* anna : anla
* annaç : tam karşı, yamaç
* angıt : salak, aptal
* an^ırmah^ : anırmak, bağırmak, eşek anırması
* antah^ya : antakya
* antıraman : antreman
* apba : abla
* apdıraman : abdurrahman
* apdılla : abdullah
* apartuman : apartman
* apacer : tap taze, yes yeni
* apecer : yepyeni, taptaze
* apöllöo : hoporlör
* ardiye : depo
* aralıh^ : aralık
* armıt : armut
* arh^a : arka
* arh^adaaalar : 1-arkadakiler 2-arkadaki dağlar
* arh^adaş : arkadaş
* arh^ası garlıyacah^ : arkası karlıyacak, bu yağmurdan sonra
herhalde kar yağacak
* arh^asura : arkasından, ardı sıra
* arh^aç : arka yamaç
* artıh^ bu işin^ cılh^ı çıh^dı : artık bu işin tadı kaçtı
* arısdah^ : tavan
* arzılamah^ : arzulamak, özlemek
* arıya gitmek : bir şeyin israf olması, kullanılmadan atılması .....(booooo şunnarın^ hepiside arıya gitmiş : vah, tüh şunların hepside bozulmuş, küflenmiş, işe yaramaz hale gelmiş....)
* arıya virmek : bir şeyin israf olması, kullanılmadan atılması ..... (booooo şunnarın^ hepisinide arıya virmissin^ : vah, tüh şunların hepsinide küflendirmişsin, işe yaramaz hale getirmişsin....)
* arıyele : ara, ararmısın
* aroooo : ah, vah
* arooov : ah, vah
* arıya gitmesin^ : israf olmasın, boşa gitmesin, heba
olmasın
* aradan yörüye gitmiş : ziyan olmuş, arıya gitmiş
*arısdah^^ : tavan
* asbap : elbise, giyecek
* ası : aasi
* asıydı : asi idi
* aside : pekmezin un ile pişirilerek üzerine ertilmiş tereyağı dökülmesiyle yapılan bir çeşit pekmez tatlısı
* asgellik : askerlik
* asvat : asfalt
* aşıh^ : keçi, koyun ve ineklerin kesildikten sonra dizlerinden çıkarılan kemik parçası
* aşırma : 1- su kabı 2- herhangi bir şeyi çalma
* aşşaaaa : aşağı
* aşşaaaya eaaal : aşağı eğil
* aşşaaayaaale : aşağıya eğle,park et
* atnan : adnan
* avh^alamah^ : sarsarak, döküp saçarak avuçlamak,
silkelemek, sağa sola silkelemek,
zarar verircesine sarsmak, hırpalamak
* avcar : sucuk yapımında içe katılan kimyon,
biber vs.
* avırt : yanak
* avrat : kadın, bayan, eş (avrat gibi ne gulüyon^ : kadın gibi ne gülüyorsun)
* avidik : bahşiş,
* avan : soguk, buz gibi soğuk
* avadannıh^ : avadanlık (araç-gereç kutusu)
* avara godu : oyaladı, avare bıraktı
* ayah^ : ayak (ayaaaam aaaarıyo : ayağım ağrıyor) ( ayaaa yanıh^ it gibi seğirme : ayağı yanmış köpek gibi gezip durma....)
* ayah^ yolu : tuvalet, wc
* ayaggabı : ayakkabı
* ayle : aile
* ayıtlamah^ : ayıklamak, temizlemek
* ayaaaamı gevdi gevdi : ayağımı yonttu, ayağımı ağrıttı
* ayaaaa gaydı : ayağı kaydı
* ayah^cah^ : basamak, merdiven (ayah^cah^dan yuvallandım, sekinin^ yanına pers oldum : merdivenden tepe taklak yuvarlanarak sedirin yanına yığılıp kaldım)
* ayşaaaaanım : ayşe hanım
* aynet-biynet : gelişi güzel, baştan savma,
* ayni : aynı
* ayvalıh^ : ayvalık
* azen : ezan
* azen oh^unuyo : ezan okunuyor
* azmırtı : yaramaz, azgın, haşarı, şımarık
* azıcıh^ : azıcık
* azıddı : 1- hayvanı uzak bir yere
bırakıp gitmek 2-birini bir yerde bırakıp
belli etmeden gitmek
B
* baaa : bağ 1-üzüm bağı 2-ayakkabı bağı
* baaah^ : bakalım
* baaan^ : bağın
* baaa billiyom : bağ belliyorum
* baaalama : 1- bağlama 2- saz
* baaaar : 1- bağırmak
2- döş,bağır,sine
* baaarıp durma! : bağırma!, bağırıp çağır ma!
* baaaarı yanıh^ : bağrı yanık
* baaaarı yuh^a : bağrı yufka, merhametli
* baaaari : razı olma, hiç olmazsa (acıcıh^ baaari vir : birazcık, az bir şey olsun ver))
* baaale : bakar mısın?
* baaalım : bakalım
* babal : vebal
* babalın^ı çekiyim : vebalini ben alayım
* babanın^ berkini yi : zıkkım ye
* baggal : bakkal
* bah^ : bak
* bah^ aaaaaa : oldumu şimdi manasında bir söz
* bah^ haaaaa : sonunu sen düşün manasında bir tehdit sözü
* bah^an : 1-bakıyor olan 2-bakan (milletvekili)
* bah^an^n^ı : bakarmısın
* bah^abildiiiii : baktınmı?, bakabildinmi?
* bah^ale : bakarmısın, baksana
* bah^alem : bakarmısın
* bah^alem bi : bir bakarmısın
* bahalı : pahalı
* bah^alım : bakalım
*bah^ıyım : bakayım
* bah^dııııı : baktınmı?
* bah^ıyo : bakıyor
* bah^ıyoooo : bakıyormusun
* bah^ıyoh^ : bakıyoruz
* bah^arıh^ : bakarız
* bah^acaaaaah^ : bakacağız
* bah^ıyollar : bakıyorlar
* bah^ale bi : bakarmısın
* bah^alım baaah^ : bakalım o zaman.....
* bah^ıiiimele bi : bakayım bir
* bah^acaaaasan^ bah^ : bakacaksan bak
* bah^ gızım somyanın^ gıyında, hemen böoooründe : bak kızım
somyanın hemen kenarında, hemen yanında
* bah^raç : ibrik, su kabı
* balbaşı : bir pekmez çeşidi
* baldırcan : patlıcan
* bal^on : balkon
* balıh^ : balık
* balıh^cı : balıkçı
* ban^a : bana
* ban^ga : banka
* bannah^ : parmak
* bannah^ gadar : parmak kadar (ufak, küçük manasında)
* bannah^cah^ : parmaklık
* bannaaaan^ı : parmağını
* basambah^ : basamak
* basdun : baston
* başga : başka
* başşah^lamah^ : başaklamak, tarla, bağ
bahçede ürünler toplanıp bitirildikten
sonra kalan ürünleri toplamak
* bayaaaa : 1- epey, çok 2- adiii (bayağı)
* bayah^ : biraz önce, az önce, demin
* bayah^dan : biraz önce, az önce, demin
* bayah^ ki : az önceki, biraz önceki, deminki
* bayramın^ mübaröooossun^ : bayramın mübarek olsun
* bazar : 1-pazar günü 2-pazar kurulması (bazariiiiideceaaaam, bazariiiideceaaaan^n^i?
* bazertesi : pazartesi
* bazörtesi : pazartesi
* bazörtesüuuun : pazartesi günü
* bazertesüuuun : pazartesi günü
* bazallıh^ : pazarlık
* bazallıiidiyom : pazlık ediyorum, pazarlık yapıyorum
* bazlama : yufkanın kalın açılmış ve daha küçük
boyutlu şekilde pişirilen bir çeşit gözleme
* bebe : bebek
* bebe-şebe : çocuklar ....(bebe-şibe nirde, yoh^^ mu : çocuklar nerde yokmu)
* bebeaaam : bebeğim
* bebiyi goördüuuu : bebeyi gördün mü?
* bebiykenez : bebek iken
* beaaandim : beğendim
* beaaafendi : bey efendi
* becek : uç, kenar
* bekliyeneaaaader : bekleyene kadar
* beliyeceaaaaa : bekleyecekmisin?
* bekliyeceaaaaan^n^i : bekliyecekmisin?
* belermek : gözleri büyümek, göz akı iyice belirecek şekilde açılmak
* belli deaaal : belli değil
* belkit : belki, herhalde
* beri : bu taraf, bizden taraf, bize doğru, bize yakın
* beri bah^ : bu tarafa bak, bu yana bak, buraya bak
* berkiştirmek : sertleştirmek, sıkılaştırmak
* beşşik : beşik
* beşli : beş tane cumhuriyet altını ile yapılan takı
* belle : öğren
* belliyom : 1-zannediyorum, sanıyorum
2-öğreniyorum 3-bağ,bahçe belliyorum (bağ-bahçenin bel küreği ile işlenmesi) ( yaaarin tatil belliyodum : yarın tatil zannediyordum)
* betun : beton
* bıldır : geçen sene, geçen yıl, bir önceki sene
* bırah^ : bırak
* bırah^ıp : bırakıp
* bırah^ma : burakma, iyice tut
* bışgı : testere
* bıyıl : bu yıl
* bi yumuş dutmuyon^ oooolum ki : hiç bir söylediğimi yapmıyorsun
ki oğlum
* bibi : hala
* bi çin^ke : bir parça, küçücük bir parça
* bi de : bir de (bi de, bi işi sepli yapsan olmaz mı? : bir de, bir işi düzgün yapsan olmazmı)
* bide : pide
* bi diaaaaa : bir daha, yeniden, tekrar
* bi diaaaaki : bir sonraki öteki
* bil : 1- bel, sırt (böooon bilim çoh^^ aaaarıyo : bu gün belim çok ağrıyor 2- bel küreği (arh^adaş bizim baaa bi güun aaaaşamaaaader anca billedik : arkadaş bizim bağı bir gün akşama kadar anca belleyebildik) 3- bilmek (çeralasıca soruyu bilemedi : tavuk hastalığına yakalanasıca soruyu bilemedi) (bunnarı iy bileceaaan^ : bunları iyice bileceksin)
* bilaasa : bilhassa, özellikle
* bilaaaalemek : bileğlemek (şu pıçah^ları göotür de biriiiice bileaaalet de giri getir : şu bıçakları götürr, iyice bileğletip de geri getir)
* bil bah^ıyım : bil bakalım
* bileaaanden : bileğinden
* bilik : saç örgüsü
* bil küraaa : bel küreği
* bilim aaarıyo : belim ağrıyor
* billiyom : bağ, bahçe belliyorum
* billa : bilye
* bilya : bilye
* birez : biraz
* bir iiice : iyice, güzelce, mükemmelce
* bi seaaaal : bu sefer, bu kez
* bişiiiiii : bir şey
* bişiiii mi diyon^? : bir şeymi diyorsun?
* bişiiiii diyen yoh^ : bir şey diyen yok
* bişiiii diyon^n^u? : bir şey diyormusun?
* bişiy : bir şey
* bişiydeaaal : bir şey değil
* bişiyyoh^ : bir şey yok
* bilenzik : bilezik
* bişirik : toprak damlara kar, yağmur
yağdığında akmasın diye yeni toprak örtme, samanla karıştırılmış çamurla örtme
* biyaz : beyaz
* bimbiyaz : bembeyaz
* bin^ : bin (sayı)
* bin^ guruş : bin kuruş
* bin^goöl : bingöl
* bimilyon : bir milyon
* bitirin^ : bitirin
* bitirdin^n^i? : bitirdinmi?
* bitireceaaaaa? : bitirecekmisin?
* bitiriyoooooo? : bitiriyormusun?
* bitiriyon^n^^u? : bitiriyormusun?
* biyit : beyit
* biyşeeeeer : beyşehir
* bizim horanta çoh^ arh^adaş : bizin nüfus çok arkadaş
* biz : 1-biz, 2-sert ve kalın cisimleri delmek için kullanılan tahta saplı bir gereç, çuvaldızın büyüğü, iğneye benzer bir gereç, çivi kalınlığında bir çeşit kalın ve büyükçe bir iğne
* boran^ı : mercimek,fasülye,pancar ile yapılan bir yemek çeşidi
* boruza : üzüm çubuklarının bir yıl içinde uzayan kısımları
* bosdan : 1- bahçe 2- kavun,karpuz
* boruç : topraktan yapılmış su testisi
* boyalamah^ : boyalamak,
* boya boyyyo : duvar, eşya vs. boyuyor
* bozuh^ : bozuk
* böcüuk : böcek
* böoooön : bu gün
* böoooör : böğür 1-böğrümüz, yan tarafımız 2-hayvanların böğürmesi
* böoooründe : yanında, yan tarafında (böoooorün^de duruyo bah^ : yanında duruyor bak)
* böyuk : büyük
* böööle : böyle
* böyooolan : büyük oğlan
* böyyemez : büyüyemez
* böyyüncü : büyüyünce (yarin böyyüncü kimin^ evini ocaaanı yıhacaaan^ acebaaa : yarın büyüyünce kimin başına bela olacaksın acebaa)
* buaader : bu kadar (buaader olur : bu kadar olur)
* buçuh^ : buçuk
* bugatlek : bu kadar
* budama : meşe dallarını keserek çıkarılan odun
* bulamaç : un ile yapılan bir çeşit yemek
* bu nası yimek, yaaaanı çoh^ goymussun^ : bu nasıl yemek, yağını
çok koymuşsun
* bu nası çay, adam ıcıh^ dem goyar : bu nasıl çay, adam azıcık dem
koyar
* bu işin^ son^u yoh^ : bu işin sonu yok
* buader : bu kadar
* buaz : boğaz
* buraaaaleceaaaaaa : buraya gelecekmisin
* buraaaaleceaaaan^i : buraya gelecekmisin
* burcapba : burcu abla
* burdaaaalar :1- burdakiler 2- burda ağlar
* burdaaaaldı : burda kaldı
* burdaaaalmış : burda kalmış
* burdayıh^ : burdayız
* burun^ gırın : mırın kırın, küs gibi
* buruya : buraya
* buvaz : boğaz
* bun^oooöre : buna göre
* bunnu : burnu
* buveder : bu kadar (buveder olur : bu kadar olur)
* buvetlek : bu kadar, bu kadarcık
* buymah^ : üşümek, çok aşırı şekilde üşümek
(buydum : üşüdüm,dondum)
* bunnum : burnum
* bu yaaaamırdan sooona heralda garlıyacah^ : bu yağmurdan
sonra herhalde kar yağacak
* bu yannı : bu taraf, bu yön
* büuk(buk,bük) : su boylarında yetişen bir ot çeşidi
* büuurü : büğrü
* bürgüu : bürgü (örtünmek, kadınların eşarp, yazma ile baş ve yüzlerini örtmesi) (gızım namaz büurgüusü nirde, aaaşam azeni oh^unacah^ şindi, namaz gılacaaaam : kızım namaz örtüsü nerede, akşam ezanı okunacak şimdi, namaz kılacağım)
* bürünmek : örtünmek, kadınların eşarp, yazma ile baş ve yüzlerini örtmesi
* büsürü : çok, çok fazla,
* büssürü : çok, çok fazla
C
* caaaamiyiiiidecek : camiye gidecek
* caaaamiyiiiideceaaaam : camiye gideceğim
* caaaamiyiiiideceaaaan^n^i : camiye gidecekmisin?
* caaaşah^ : eskimiş,gevşemiş, dökülmüş, parçalanmaya kırılmaya yüz tutmuş...
* capbır copbur : şapır şupur
* cacıh^ : cacık, madımak, mdımak yemeği
* caddiricillo : havai,hoppa,uçarı,işe yaramaz vs.
* cahal : cahil
* ceaaaahil cemeke : cahiller, acemiler.....
* candarma : jandarma
* can^gırdah^ : koyun ve keçilerin boynuna takılan bir çeşit küçük zil, çan
* canın^assın^ ilaaaa : birini veya yapılan bir şeyi beğenmeyince istemeyince söylenen bir söz
* camız : manda
* carbuh^ : sincap
* carcar : hiç susmadan konuşanlar için söylenen bir kelime ( carcar ne ötüp duruyon^ gafamızı aaaarıtdın^)
* carı : çabuk, acele, hızlı
* cazı : herkesi birbirine düşüren, çenesi
durmayan kadın (cadaloz)
* ceaaaahil cemeke : cahiller, acemiler.....
* cekat : çeket
* cekadı goötür : çeketi götür
* cembir cembir çekişmek : bıkmadan uasanmadan, saygısızca çekişmek, tartışmak
* cenderme : jandarma
* cerek : uzun sırık
* ceraaaanen laf uzadıyo : cereğinen laf uzadıyor
* ceyran : ceryan, elektrik
* cıara : sigara
* cılat : jilet
* cılga : patika, dağlarda
yürümeye elverişli ince yol, keçi yolu
* cılbah^ : çıplak ( şu çocuuuun^ ayaaa niye cılbah^, üşür neyider, bi dene çorap yoh^mu bişiii ne giydirin^ : şu çocuğun ayağı neden çıplak, üşür bir tane çorap yok mu, çorap giydirin)
* cıbıldah^ : çıplak, çırılçıplak
* cıncıh^ : cıncık- cam parçası
* cın^gıl : çiltim, salkımın küçüğü
* cın^gıl bıdah^ : üzerinde üç-beş tane üzümü olan küçük küçük salkım, çiltim
* cıngırdah^ : çıngırak
* cınnah^ : tırnak
* cımcılıh^ : cımcılık, su gibi, tamamen yaş, çok ıslak, sırılsıklam ıslanmış
* cırcır : fermuar
* cırcır böcuuuü : ağustos böceği
* cırmıh^ : tırnaklamak, tırnak izi
* cıplah^ : çıplak
* cırılcıblah^ : çırılçıplak
* cırlavıh^ : ........ (lastik ayakkabı, şimdiki deniz ayakkabısı)
* cız : çiz
* cızgı : çizgi
* cızılı : çizili
* cier : ciğer
* cihiz : çeyiz
* cihri : kökünden boya elde edilen bir ağaç
* cilet : jilet
* cilis : çok, fazla, aşırı .. (cilis canım sıh^ıldı : iyice canım sıkıldı...)(Gışın cilis hasda oluyo iysan : Kışın daha fazla,iyice hasta oluyor insan)
* cilkes : çok fazla, aşırı...........
* cimcik : çimdik
* cimlasdik : jimnastik,
* cin arabası : bisiklet
* cinner depeme birikiyo : cinler başıma toplanıyor
* cingan : çingene
* cin^gi daş : mermere benzer, kristalize bir taş
* cinni : sinirli, asabi, öfkeli
* cinnenmek : sinirlenmek, huylanmak,kızmak
* cinneniyo :
* cinnendi :
* cip : 1-cep 2-jip
* circir : cırcır böceği, ağustos böceği
* ciylan : ceylan
* ciz : çiz
* combul combul : her tarafın su ile dolması, çok sulu olması
* combul cumbul : her tarafın su ile dolması, çok sulu olması
* combuldamah^ : sulu bir şeyin sallanması ile çıkan ses
* combuldatmah^ : sulu bir şeyi sallamak
* cop : jop
* cöle : jöle
* cöp : cep
* cöp tilifonu : cep telefonu
* cörtcörtlenmek : artistlenmek, yapamayacağı bir şey için yapabilecekmiş gibi diklenmek,...
* culuh^ : hindi
* cuvara : sigara
* cuvap : cevap
* cücuk : civciv
* cümaaa : cuma
* cümaaaretesi : cumartesi
* cümauuunü : cuma günü
* cümörtesi : cumartesi
* cümörtesiüüuun : cumartesi günü
* cümertesi : cumartesi
* cüuuutmek : tavuk gibi tüneyip oturmak...
* cüvap : cevap
Ç
* çaaaa : 1- banyo yeri, 2-çağ
* çaaalıyan : çağlayan
* çaaamel : iki demir parçasını biribirine geçirip eğerekyapılan ve kapılara menteşe olarak takılıp kullanılan bir gereç, çengel
* çaaaar : çağır
* çaaardek : çekirdek
* çaaaarek : çeyrek
* çaaarmah^ : 1-çağırmak (çağırıp-bağırmak)
2-gelmesini istemek 3-şarkı-türkü söylemek
* çaaaarışmah^ : 1- gürültü patırtı yapmak 2- tartışmak, kavga etmek
* çabıh^ : çabuk (ıcıh^ çabıh^ ol : biraz çabuk ol, biraz acele et)
* çabıh^ ol : acele et, hemen yap vs.
* çah^ıldah^ : çakıldak (koyunların kuyruklarında dışkılarının yünlerinde tutunup kuruyarak
oluşturduğu yumrular)
* çah^ır : çakır
* çaldah^ıl olmah^ : biriyle tartışmak, didişmek, kavgalı
hale gelmek, çatmak
* çalh^ama : çalkama- ayran
* çalgeçe : .....
* çalgeçir : birbirine dolama, iyice bağlama
* çalgı : 1-müzik aleti
2-genellikle karamık dikeni denilen dikenli bir bitkiden yapılan ve bahçe, avlu, ağıl temizleme ve süpürmede kullanılan sert ve uzun süpürge
* çalma : 1-başkasına ait bir şeyi çalmak 2-biraz katı kıvamda özel olarak hazırlanan bir pekmez çeşidi
* çamır : çamur
* çamır-çaylah^ : yağmur-çamur
* çanaggale : çanakkale
* çan^gırı : çankırı
* çapıt : bez parçası (şu çapıtlar baş köoşede ne geziyo?: şu bez parçaları köşelerde ne
geziyor, buraya kim koydu?)
* çarh^ıt : eskimiş, külüstür, zor
kullanılabilecek durumda olan
* çarpana : .......
* çarşambüuuuün : çarşamba günü
* çat ayaz : çok aşırı soğuk,
dondurucu soğuk, kuru soğuk
* çatlak : kafadan zoru olanlar için
kullanılan bir deyim
* çavış : çavuş
* çeaaardek : çekirdek
* çebiş : iki yaşındaki oğlak ,
keçinin küçüğü
* çedene : kavurgalara katılan boncuk
büyüklüğünde taneleri olan mevsimlik bir bitki (kenevir tohumu) ve bu bitkinin taneleri
* çekat : ceket
* çekelem : birnden bir şeyi tutup
çekmesini istemek
* çekişmek : tartışmak
* çekişgen : herkesle, her şeyle sürekli tartışan, kavga eden vs......
* çelpeşik : yağmurlu, soğuk hava
* çemkirmek : yüzüne sözle atılmak, ukalaca
diklenmek, sözle
diklenmek
* çemremek : toparlanmak, azalmak, az kalmak
* çen^e : 1-ağız-çene 2-duvar dış köşesi 3-konuşmak (şu uzun çen^eli adama bah^ duvarın^ çenesine geçmiş zabahdan belli çen^e çalıyor : şu uzun çeneli adama bak, duvarın köşesine geçmiş sabahtan beri konuşuyor)
* çen^eleşmek : tartışmak, çekişmek
* çen^ilemek : köpeklerin veya köpek yavrularının ağlamaklı bir şekilde çıkardıkları ses
* çente : çanta
* çerçi : köylerde at veya eşek ile öteberi
satan
* çerçive : çerçeve
* çeralasıca : hastalanıp ölesice, tavuk hastalığına yakalanasıca vs.
* çeten : at ve öküzlere koşulan tahta
arabaların yanları,yan tahtaları
* çıııır : çağır
* çıııırdım : çağırdım
* çıarmah^ : çığarmak,nemlenmek,yaşarmak vs.
* çıbıh^ : çubuk
* çıh^ : çık
* çıh^at : çıkart
* çıh^mah^ : çıkmak
* çıh^ah^ : çıkalım
* çıh^acaaaah^ : çıkacağız
* çıh^acah^ : çıkacak
* çıh^acaaaan^ : çıkacaksın
* çıh^dı : çıktı
* çıh^dıııı : çıktınmı?
* çıh^ıncıh^ : çıkınca
* çıh^ın^ : çıkın
* çıh^ıncıh^ : çıkınca
* çıh^ıyom : çıkıyorum
* çııına : çiğne (ayak altına alıp basmak,
tepelemek)
*çııınamah^ : ayak altına alıp basmak, çiğnemek
* çıra : gazla yanan bir çeşit küçük lamba (çırayı geçir : ışığı söndür)
* çırpıştırmah^ : dövmek, vurmak, tokatlamak....
* çıııır : 1-çağır 2-çığır,yol,çağ
* çiçeaaa : çiçeği
* çiçeeee : çiçeği
* çik : aşığın çukur tarafı (1- çik döndü : ters döndü 2- çiki töokuü belli olmaz : sağı solu belli olmaz)
* çiiine : çiğne (ağızda çiğnemek)
* çileöek : nemlenmek
* çiledi : nemlendi
* çilpinmek :
* çilpitmek :
* çimonta : çimento
* çimontu : çimento
* çimmek : yıkanmak
* çin^ke : küçücük, minicik parça
* çirkef : utanmaz, saygısız, hayasız, ahlaksız
* çişit : çeşit
* çişme : çeşme
* çişmiyaşşaaa gidiyoh^, ordan urluya , sooona da izmire geleceaaak : Çeşme'ye doğru gidiyoruz, oradan Urla'ya , sonra da İzmir'e geleceğiz.
* çirt : çitle, çekirdek çitlemek (hadi ıcıh^ şemşaaamer çirtek : haydi biraz çekirdek çitleyelim)
* çiyiz : çeyiz
* çocuh^ : çocuk
* çoh^ : çok, fazla
* çoh^ca : çokça, fazlaca
* çoh^cana : çokça, fazlaca
* çol çocuh^ : çocuklar, çocukları ile birlikte
* çoluh^ çocuh^ : çocuklar, çocukları ile birlikte
* çorah^ : tuz oranı yüksek olup nerdeyse hiç bir bitki yetişmeyen toprak
* çölmek : çömlek
* çömçe : 1-kepçe 2-kurbağanın
henüz kurbağaya dönüşmemiş yavruları
* çöooodürmek : 1-işemek 2-kağnının
arkasına çökerek ön tarafını havaya kaldırmak
* çöooodürüçüş : tahtaravelli
* çuvaldız : yorgan iğnesinden
(büyük iğneden) çok daha büyük
ve çuval ağzı dikmek için kullanılan bir gereç
* çuvalmah^ : çoğalmak
D
* daaa : dağ
* daaaan^ başı : dağın başı
* daaaya : dağa
* dabah^ : tabak
* daban : taban, en alt,dip
* dabanın^ızın^ altını öpüyüm : ayağınızın altını öpeyim
* dabança : tabanca
* dadıynan : 1-dadı'yla 2-tadıyla
* dagga : dakika
* dah^
* dah^anah^ : borç, alacak, öğrencinin karnede zayıf dersi,
* dah^ım : 1-takım elbise 2-futbol takımı
3-oyun takımı 4-araç-gereç takımı
* dah^laşmah^ : sözle sataşmak, tartışmak
* dah^ılmah^ : 1-takılmak 2-şaka yapmak
* dal : arka, sırt, omuz
* dandülük : topaç, fırıldak
* dandilik : topaç, fırıldak
* darah^ : tarak
* daş : taş
* dat : tat
* datlı : bal
* davar : koyun,keçi sürüsü
* davıl : davul
* dayak : 1-dövmek 2-sopa
3-kağnının okunun vb altına yerden yüksekte
sabit ve dengede durması için dik olarak
konulan kalın değnek 4-uzun boylu
* dayre : daire
* deaaacaaadim : değecektim
* deaaan^ : değersin
* deaaaan : tahin
* deaaanemek : gözlemek, gözetlemek, dikizlemek
* deaaal : değil
* deaaalmi : değilmi
* deaaarmen : değirmen
* deaaassin^ : değilsin
* deaaaşdi : değişti
* deaaaşdir : değiştir
* deaaaaşdirdiiii : değiştirdinmi
* deaaaşdireceaaan^n^i : değiştirecekmisin
* deaaaaşdiiii : değiştinmi
* deaaaaşdin^n^i : değiştinmi
* deaaaaşek : değişelim
* deaaaaşekmi : değişelimmi
* deaaayimaaa : 1-daima, devamlı, sürekli 2-değiyim ağa
* deeeee : taaaa
* deeeee orda : taaaa orda
* deeeeemi : değilmi
* deeeşti : değişti
* deaaaşik : değişik
* deaaaaşdireceaaak : değiştireceğiz
* deaaaaşdireceaaaam : değiştireceğim
* deg dur : efendi ol, düzgün dur
* deg geldi : denk geldi, isabet oldu, birbirine uygun oldu, karşılaştı, eşit oldu, tesadüf etti
* dehlin^ geçmez : hükmün olmaz, sen sayılmazsın
* dek dur : efendi ol, düzgün dur
* delaaannı : delikanlı
* delme-dah^ma : derme-çatma
* demin : az önce,biraz önce
* deminki : az önceki, biraz önceki
* dene : 1-tane 2-denemek
* den^iz : deniz
* den^izli : denizli
* den^izlik : evlerde pencerelerin alt kısmına iç ve dış tarafına duvardan 10-15 cm genişliğinde yapılan ve üzerine saksı konulan yer
* depe : tepe
* depelemek : çiğnemek, tepelemek,üstünden geçmek
* depesüstü : tepesi üzeri
* depesaşşaa : tepesi aşağı
* depik : tepik,tekme
* dersiiiiidiyom : derse gidiyorum
* dersiiiiriyom : derse giriyorum
* dersiiiideceaaaam : derse gideceğim
* dersiiiiireceaaaam : derse gireceğim
* desdere : testere
* devlisiüüüün : ertesi gün, bir gün sonra
* devlüsüuuuun : ertesi gün, bir gün sonra
* devlüsüküuuuun : ertesi gün, bir gün sonra
* dıdııınaaadi : surat astı, surat salladı,
yüzünü eğdi, alındı
* dıdıh^ : surat, yüz, çehre
* dıdııııneaaaadi : suratını salladı, yüzünü eğdi
* dıdıh^lamah^ : bir şeyi kenarından kıyısından küçük küçük koparmak, özelliğini bozmak...ne aldığı belli ne almadığı belli....vb.
* dıdıh^layıp durma, alıyosan^ düzgün al be... : düzgünce al, kopar, gelişigüzel alma, işe yaramaz hale getirme...
* dıggat : dikkat
* dıh^ız : toprağın tam kurumamış hali, çamura yakın şekli....
* dımıh^ : bir yerin köşesi, çene
* dırmıh^ : tırmık
* dırıçlanmah^ : kendi kendine bir şey yapabilecekmiş gibi kızmak,.....
* dınnah^ : tırnak
* dırnah^ : tırnak
* dışardaaaalar : dışarıdakiler
* dışardaaaaldı : dışarıda kaldı
* dışardaaaaldıh^ : dışarıda kaldık
* dışardaaaalırıh^ : dışarıda kalırız
* dızılamah^ : ağlar gibi yapmak, susmamak
* di : söyle
* di baaah^ : söyle bakalım
* dibimden : yanımdan, bitişiğimden..
* dibiyah^ : az önce, biraz önce
* dicci : dişçi, diş doktoru
* didi : dedi
* didiiiıı : dedin mi, söyledin mi
* didikleri : dedikleri, söyledikleri
* didin^ : dedin
* didin^n^i : dedin mi, söyledin mi
* didin^ didin^ dimedim diyon^ : söyledin söyledin söylemedim diyorsun
* didiiiinoooöre : onun dediğine, söylediğine göre
* didiiin^oooöre : senin dediğine, söylediğine göre
* didikidimiş : dedikodu
* didişmek : çekişmek, tartışmak
* di gayri : 1- söyle artık 2-çabuk ol, acele et
* dikme : fidan
* dimiyeceaaa : demiyecekmisin, söylemiyecekmisin
* din^ : 1-söylersin 2-ha gayret
* din^ din^ dimedim din^ : söylersin söylersin söylemedim dersin
* din^elmek : ayakta durmak
* diın^ diın^ soooona dimedim diın^ : dersin, dersin, sonra
demedim dersin
* dileaaaam : dileğim
* dileaaaamiz : dileğimiz
* dileaaaan^ : dileğin
* dileaaan^iz : dileğiniz
* dillik : dirlik, düzen, huzur
* dilmek : yarmak, parçalamak
* dime : deme, söyleme
* dimek : demek, söylemek
* dimedim : söylemedim, demedim
* dimin : biraz önce
* dimissin^ : söylemişsin
* dimiş : demiş, söylemiş
* diiiiinen : 1- dinlen 2- dinimize göre
* diiineneceaaam : dinleneceğim
* diiineneceaaak : dinleneceğiz
* diiineneceaaan^n^i : dinlenecekmisin
* dinni : 1- inançlı 2- söylermisin
* din^n^i : söylermisin
* dirdi : der di, söyler di
* didikleri : dedikleri
* didiklemek : kenarından kıyısından azar azar almak......
* dinneşdirmek : derleyip toparlamak, düzenlemek
* direşmek : sözünde veya kararında inatla durmak, dönmemek
* diyesiymiş : bir şeyi söylediği iddiaa edilmek
* dişirmek : 1-dilenmek 2-toplamak
* dişirici : dilenci
* ditmek : karıştırmak,didik didik etmek
* diıııdirmek : ayakta işemek
* diııınenirik : dinleniriz 1-biri bizi dinleyebilir
2-biraz oturup dinleniriz
* dillik : dirlik, düzen,huzur,rahat
* dillik virmek : huzur, rahat vermek, huzursuz etmemek, sıkıntı vermemek... (aboooooh iki dagga dillik virmedin^ki bitiriyim şu işimi : birazcık rahat bırakmadın ki şu işimi bitirsem)
* diyarbah^ır : diyarbakır
* diynek : deynek
* diyneaaaa vir : deyneği ver
* diyi : 1-diye 2-dolayı, o sebepten
* diyin : 1-deyin, söyleyin 2-dolayı, o sebepten
* diyinci : söyleyince
* diyincik : söyleyince (alacaaah^ diyincik alacaaah^! =alacağız deyince alacağız!)
* diyom : söylyorum
* diyoma : söylüyorum ya
* diyom ya : söylüyorum ya
* diyon^ : söylüyorsun
* diyon^ diyon^ dimedim diyon^ : söylüyorsun söylüyorsun söylemedim diyorsun
* diyrek : canlı, dik
* diyremek : canlanmak, büyümeye başlamak
* diyremiş : canlanmış, dikleşmiş
* dodah^ : dudak
* dodurdamah^ : birine surat sallayıp,
alçak sesle sinirlenmek, kızmak,
sokranmak (dodur dodur dodurdoyor)(dodur dodur ötüyo)
* dodurdanmah^ : birine, bir şeye sinirlenip surat sallayıp kızmak
* doduşmah^ : surat eğmek, surat sallamak (şunu yapma didiydim doduşup oturdu : şunu yapma deyince suratını sallayıp oturdu....)
* doduşuh^ : suratı eğik, suratı sallanmış
* doh^ : tok
* doh^dur : 1-doktor 2- tok olarak dur
* doooru : doğru
* doh^u : doku 1-halı-kilim dokunması
2-anatomik yapı
* doh^uz : 1- dokuz 2- tok'uz
* doluh^mah^ : hıçkıracak dereceye gelmek, ağlayacak gibi olmak
* domatis : domates
* domuşmah^ : surat asmak, surat sallamak
* don : çocuklara giydirilen lastıkli pantolon tpi pijama
* don^ : donmuş,donmak, soğuktan dolayı don oluşması
* don^n^uz : domuz
* doooosan :doksan
* doooosan^ : doğsan
* dooooş : doğuş
* döokme : dökme
* döoooş : dövüş, kavga
* döl-döş : çocuklar
* dölek : 1-düzlük, düz arazi 2-efendice 3-düzgün,doğru (dölek dur oooolum yavrım : efendice dur, rahatsız etme, şımarıklık yapmadan dur oğlum yavrum)
* dölecik : düzgün, efendi, rahatsız etmeden, yaramazlık yapmadan, akıllı uslu (dölecik dur : usluca dur....)
* dölendirmek : düzlemek, düzeltmek
* döoooome : dövme 1- dayak atma (döooome gayri şu çocuuu yazzzıh^ : dövme artık şu çocuğu yazık) 2-vücuda çizilen dövme (golun^daki döooome göozel olmuş : kolundaki dövme güzel olmuş)
* döooome yapdırmış goluna : koluna dövme yaptırmış
* döoooş : dövüş, kavga
* dölek : 1-düzlük 2-düzgün, sıkıntı
vermeden, akıllıca
* dölek dur : düzgünce, akıllıca, efendice dur
* dölekce : düzgünce
* dördelle : sımsıkı,
* dördeaaaader : dörde kadar
* döşşek : döşek, yatak
* döşşaaan^i : döşeğini, yatağını
* dötdötlüuk : dört dörtlük
* dudaaaala : dudu hala
* dulda : soğuk havalarda ve özellikle kış aylarında sert esen rüzgardan korunulan duvar kenarları gibi soğuk rüzgarın engellendiği yerler
* duluh^ : duluk, yanak
* durah^ : 1-kefek taştan
oyulmuş,silindir biçiminde olupiçnde yoğurt
biriktirip süzmek,süzme yoğurt ve tereyağı
elde etmek için kullanılan bir gereç 2-durak (otobüs,dolmuş
durağı) 3-duralım,bekleyelim
* duraaaa : durağa
* dur aaaaa : dur ağa
* duraken duraken : dururken dururken
* dussuz : tuzsuz
* dut : 1- dut meyvesi 2-tut, yakala (sıh^ı dut göyürme : sağlam tut bırakma)
* dutacah^ : 1-tutacak(mutfakta sıcak tava vs.el yanmaması için kullanılan bez parçası 2-tutacak, yakalayacak 3-bir şeyi tutacak 4- bir şeyi tutup bekleyecek 5-bir yerden tutacak 6-isabet edecek
* dutacaaaah^ :1- bir şeyden tutacağız 2-bir şeyi tutup bekleyeceğiz 3-yakalayacağız
* dutarga : aksilik,laf dinlememezlik, inat etmek
* duvaaaa : dua
* duval : doğal
* duvan : doğan
* duyduuuuu : duydunmu
* duz : tuz
* dübek : ...........
* düvaaa : dua
* düve : genç, henüz yavrusu olmamış inek, dana....
* düuuurcük : ince bulgur, köftelik bulgur
* düuuun : düğün (düuuuunde de içesin^e oynıyamadıh^, amma öteki düuuuunde iiice oynıyacaaah^ : düğünde iyice, istediğimiz gibi oynayamadık, ama diğer düğünde oynayacağız)
* düuuume : düğme
* düuuumiye : düğmeye
* dülbent : tülbent,
* dümbelek : dümbek, darbuka
* dün^uür : dünür
* dün^urlüuk : dünür gelmek veya gitmek
* dünaaan : dün
* düman : duman
* dürzü : .......
E
* eaaal : eğil
* eaaar : eğer
* eaaaari : eğri
* eaaaari büuuuurü : eğri büğrü
* eaaasig : eksik
* eaaasiıııni : eksiğini
* eciııi cücüuuuü : hepsi, çoluk çocuk hepsi, tamamı
* ecinni : cinler, periler, cinlerin perilerin eline düşen, onlarla uğraşan....
* eçabıh^ : e çabuk
* ediraf : etraf, çevre
* efilti : 1-esinti,rüzgar esmesi 2-yürek
çarpıntısı
* eke : kurnaz,işini çıkarını bilen vs.
* ekeşmiş : çok bilmiş, ukala
* ekinler bitti : 1-ekinler çıktı, yeşerdi 2-olgunlaştı 3-bitip tükendi
* ekmeaaa vir : ekmeği ver
* ekmeaaami vir : ekmeğimi ver
* ekmeaaan^ niyin^ varmı : ekmeğin falan varmı
* ekmeaaaan^i yidin^n^i : ekmeğini (yemeğini) yedinmi
* elazıııı : elazığ
* elaziz : elazığ
* elegci : çingene
* elleaaam : belki,herhalde, sanırım
* elleşmek : 1-bir yükü bir yerden
kaldırıp başka bir yere koymak için iki kişiden
birinin diğerinin bileğinden tutması suretiyle
oluşturduğu yardımlaşma şekli 2-birine
dokunma
* ellik : eldiven
* elcek : eldiven
* elduvan : eldiven
* elepen : kertenkele
* eleşbeleş : darmadağın, bakımsız, düzensiz, perişan
* ellik : eldiven
* ellirra : elli lira
* elliüuuun : elli gün
* elluuuruş : elli kuruş
* emaaaçer : iyi, iyiye yakın, işe
yarar, iyi olur, çektiğin emeğe değer
* ember : enver
* emmi : amca
* emişgarış : biribiriyle çok samimi, kardeş gibi , iyi geçinme
* emiyarar : işe yarayan, düzgün, düzenli
* enek : oyunda kullanılan ana araç
* en^gez : araç-gereç
* en^gir : üzüm çubuğunun baharda çıkan
uzun filizleri
* en^ sonamıya : en sonraya
* eprime : bir kumaşın kulanma sonucu incelmesi, yırtılmaya yüz tutması .....
* erduvan : erdoğan
* eriklöooozü : erikli gözü, erikli özü
* erinmek : üşenmek
* erin^geç : üşengeç,üşenen,
* ertesiüuuun : ertesi gün
* ertişmek : böbürlenmek, akıldanelik yapmak
* esgar : asker
* esgaaariye : askeriye
* esgariıııtdi : askere gitti
* essah^ : gerçek, sahi, doğru
* esgi : eski
* esgişeeer : eskişehir (esgişeeeriiiidiyom : eskişehire gidiyorum)
* eşap : eşarp, baş örtüsü
* eşgi : ekşi
* eşgimek : 1-ekşimek 2-surat sallamak, surat asmak
* eşşek : eşek
* eşşeaaan^ golan^ı : eşeğin kolanı
* eşşeaaan^ böyuuunü ah^ırda unutmussum : eşeğin büyüğünü
ahırda unutmuşum
* eşortman : eşofman
* etfaaaaye : itfaiye
* evaaaaaldik : eve geldik
* evaaaaaldin^izmi : eve geldinizmi
* evaaaaliyoh^ : eve geliyoruz
* evcek : ailece, aile bireyleri ile
* evdeaaaler : evdekiler
* evermek : evlendirmek (oooolan böyüdü gayri evereceaaaam : oğlum büyüdü artık evlendireceğim)
* evelkiüüüuuun : evvelki gün, geçen gün
* evhamlanmak : sıkıntı basması, daralmak, vesveslenmek
* evildenmek : oyalanmak, ayak sürümek
* evreaaaç : sac üstünde yufkayı çevirmeye
yarayan yassı tahta araç
* evir-çevir : (1-söylenen veya yapılan bir şeyi yeniden defalarca söylemek veya yapmak anlamında bir deyim 2-söylediği veya yaptığı bir şeyi gizlemek için farklı şeyler söyleyerek veya yaparak öncekini kapatmaya,anlaşılmasını, ortaya çıkmasını engellemeye çalışmak, sonrakine inandırmaya çalışmak manasında bir deyim)
* eyaaa : eğe, göğüs kemiği
* eyaaa kemıiiii : eğe kemiği
* ezaaaaane : eczane
* ezelebet : önceden beri, devamlı...
* eziraaayil : azrail
F
* faaarıh^ : faruk
* fah^ır : fakir
* falan filan : vesaire,..............
* falan fişman : vesaire,..............
* fasille : fasülye
* felaaaaye : felahiye
* felan filan : vesaire,.............
* felan fişman : vesaire,................
* ferfene : bir yerde toplananların evlerinden getirdikleri yiyecekler ve mukabilinde bir eğlence, oyun
* fıh^aaaare : fukara, fakir
* fıllanmah^ : fırlanmak, bir yerin
etrafında dönmek
* fındıh^ : fındık
* fırıldak : topaç,
* fısdıh^ : fıstık
* fısır fısır : çok yumşak, yumşacık
* fışgı : .............
* filcan : fincan
* finikaaabi : finike gibi
* firen^gi : kilit, anahtar, kapı kilidi anahtarı, büyük anahtar
* firik : 1-piliç, tavuğun yumurtlamaya başlamadan hemen önceki dönemi 2-tam olgunlaşmamış buğday başakları ve bu başakların ateşte hafifçe pişirilen hali
* firtik : 1- sabun parçası(?) 2- sürtük
* firez : anız, ekinlerin biçildikten sonra tarlada kalan sap kısmı.
* fisdan : fistan- entari
* fisirti : fısıltı
* fişne : vişne
* fiyet - fiyat : fiat
* foturaf : fotoğraf
* fuh^araaa : fukara, fakir
* fuh^aaaare : fukara, fakir
G
* gaaanı : kağnı
* gaaaave : 1- içilen kahve 2- kahvehane
* gaaavaltı : kahvaltı
* gaaaaverengi : kahverengi
* gabala : tamamen, tamamı, hepsi ortalama değeri
* gabancalamah^ : bir şeyi, bir malı, eşyayı araziyi uyanıklık yaparak, hiç bir karşılık ödemeden, parasız olarak, haksızca kendi zimmetine geçirmek,sahiplenmek ....
* gada : dert, bela
* gadan^ alırım : dertlerini alırım.......
* gadaların^ı alırım : dertlerini alırım.......
* gadasını aldııııımın^ yaratdııııı : belalarını aldığımın yarattığı
* gabaaaat : kabahat, suç
* gabah^ : kabak
* gabah^ çeaardeaaa : kabak çekirdeği
* gabıh^ : kabuk
* gabuuule : kabiile
* gaç : 1-Kaç 2-Çekil 3-Koş (gaş dene : kaç tane, gaç ordan : çekil ordan, gaçarah git : koşarak git, gaç git : kaç git)
* gaçaaaaaldi : kaça geldi 1-saat kaç oldu 2-kaça mal oldu
* gaçale : çekil, çekilirmisin, git, gidermisin, koş, kaç
* gada : sıkıntı, bela
* gadasınaldııım :
* gadaların^ı alırım cierlerin^de yatarım :
* gahraman : kahraman
* gahramanmaraş : kahramanmaraş
* gah^ : kalk
* gah^acaaaaa : kalkacakmısın
* gah^dı : kalktı
* gah^dın^n^ı : kalktınmı
* gah^dın^ızmı : kalktınızmı
* gah^ıpda : kalkıpta
* gapcıh^ : kapçık (buğday tanelerini saran kap....)
* gapı : kapı
* gapısalıh^ : ağaç, tahta ile yapılmış arası açık
kapı, bahçe kapısı
* gada : dert, bela
* gadan^ızı alıyım : ..............
* gadasınaldııım : sana gelecek bela bana gelsin
* gadaların^ı alırım : günahlarını, belalarını alırım
* gadaaaayıf : kadayıf
* gadeeeyif : kadayıf
* gader : 1-kader 2- kadar
* gap : tabak, bardak vs.
* gacah^ : tabak, bardak vs.
* gaç : 1- kaç 2- koş 3- çekil, git
* gaça : kap liraya
* gaç bekliyon^? : kaç bekliyorsun?
* gaçıl : çekil
* gadiro : kadro
* gah^ : kalk
* gah^acaaaaa : kalkacakmısın
* gah^acaaaan^n^ı : kalkacakmısın
* gah^acaaaaah^ : kalkacağız
* gah^dıııı : kalktınmı
* gah^dın^n^ı : kalktınmı
* gah^madııııı : kalkmadınmı
* gah^madın^n^ı : kalkmadınmı
* gah^uva : kakao
* gag gayri : kalk artık
* gag gıııı : kalk kız
* gah^ış gah^ma : başa kakma, kakıç kakma
* gal : kal
* galacah^ : kalacak
* galacaaaaah^ : kalacağız
* galdı : kaldı (sınıfta kaldı, evde kaldı, geride kaldı, az kaldı vs.)
* galdıııııı : kaldınmı, girmedinmi vs.
* galdırım : kaldırım
* galh^ : kalk
* gallampa : kaba saba, zarif olmayan
* gallan^gop : apartopar, tuttuğu gibi, hazırlıksız
* gallan^guç : tahtaravelli
* galegder : karakter
* galın : kalın
* galma : kalma
* galmıh^ : kalmış, satılamayan, yaşı gelipde evlenemeyen, evde kalan kızlar için kullanılan bir kelime
* gamer : kamer
* gambır : kambur
* gandırmah^ : kandırmak
* gandır : 1-kandır(aldat) 2-kan olabilir
* gandırah^ : kandıralım
* gandırdıııııı : kandırdınmı
* gandırıh^cı : kandırıcı
* gannı : 1-karnı 2-kanlı
* gannım : 1-karnım 2-kanlım(düşman)
* gannın^ : 1-karnın 2- kanlın(düşmanın)
* gannın^ı doyur : karnını doyur
* gannın^ aj mı? : karnın aç mı?
* gapat : kapat
* gapalı : kapalı
* gapı :1- kapı (gapıyı gapat : kapıyı kapat) 2- dışarı(sokak)
* gapıdaaaaldı : kapıda, dışarıda kaldı
* gapıdaaalmasın^ :1-kapı dağılmasın,dağıtılmasın, parçalanmasın, 2-başkasına dağıtılmasın, verilmesin, 3-dışarıda kalmasın
* gapıdaaaalırsın^ız : dışarıda kalırsınız
* gapı meceaaaa : kapı merceği
* gar : kar
* gara : kara, siyah
* garaaaaç : kara ağaç (iç bölgelerimizde yetişen bir
ağaç çeşidi)
* garartı : karartı
* garaltı : 1- karartı, gölge,belli belirsiz görünen
2-kar altı, karların altı
* garaltısı gaybolasıca : karartısı, gölgesi, görüntüsü kaybolasıca, ölüp
gidesice
* garaltısı gah^asıca :
* garaman : karaman
* garannıh^ : karanlık
* garaaaaş : kara kış
* garaaaaz : kara kız
* gardah^lanmış : kırışmış, toplanmış,
* gardaş : kardeş
* gardaşım : kardeşim
* garlampa : kaba saba, zarif olmayan
* garman-çorman : karmakarışık
* garşı : karşı
* gart : 1-kart 2-kartlaşmış, kocamış, sert
* garşeaaalmek : karşı gelmek
* gaplu : kablo
* gapgara : kapkara, simsiyah
* garannıh^ : karanlık
* gar yaaayo : kar yağıyor
* gargo : kargo (gargoynan ban^a goöndereceaaan^, parasını onnar virecek, ödüycek)
* garooooç : kara koç
* garyola : karyola
* garpız : karpuz
* garpız çeaaardeaaa : karpuz çekirdeği
* garsamba : işe pek yaramaz kalabalık eden eşya
* garuuuuuş : kara kuş
* gasdamonu : kastamonu
* gasım : kasım
* gasnah^ : kasnak
* gassın^ : kalsın
* gaşda : 1- kaçda 2- kaşda
* gaşdene : kaç tane
* gatmer : katmer
* gavın : kavun
* gavışmah^ : kavuşmak, bir araya gelmek,iki şeyin uçuca gelmesi, yetişmek
* gavsara : buğday konulması için yapılan yer
* gaya : kaya
* gaybet : o yokken
* gaybete : arkasından, gıyaben,
* gaydı : 1-kaydı 2- kayıt 3-üst üste koydu
* gayıh^ : kayık
* gayil : razı,
* gayil olmah^ : razı olma, rıza gösterme, kabül etme
* gayiş : kayış, kemer
* gayiş yarmah^ : kalleşlik etmek, sahtekarca davranmak, söz verip yapmamak
* gayırmah^ : yan çıkmak, korumak, kollamak, ondan taraf olmak
* gaymah^am : kaymakam
* gayit : kayıt
* gaynana : kaynana, kayın valide
* gaynata : kayın baba
* gaypıttırmah^ : kaydırmak, işi veya lafı sağa sola dolandırmak
* gayri : artık
* gaysi : kaysı
* galbır : kalbur
* gallan^guç : kırlangıç
* galla^gop : yaka paça, apartopar, hızla vs
* gallampa : kaba, büyük, iri,pek işe yaramaz, ağır, hantal vs.
* galpah^ : 1-başa takılan bir çeşit şapka
2-ay çekirdeğinin çiçek açan çekirdeklenen kısmı
* galerifer : kalorifer
* g^alp : kaba, beceriksiz, nazik olmayan, anlayışı az olan.....
* galp : kalp
* galbim : kalbim
* galan : kalan, artan, fazla
* galan gayri gidiyom : artık gidiyorum
* galem : kalem
* galın : kalın
* galgın : evde kalmış
* galıh^ : evde kalmış
* gaşıh^ : kaşık
* gatıh^laş : katıklı aş, katıklı yemek, yoğurt ve kabuğu çıkarılmış buğdayı karıştırarak yapılan ve soğuk yenen bir çeşit sulu yemek veya çorba
* gaz : 1-gaz
2-kaz
* gazah^ : 1-kazak(giysi)
2-kazalım
* gazma : 1-kazma(gereç)
2-kazma(işlem)
* gazzzıh^ : kazık
* gazımah^ : kazımak
* gambır : kambur
* gamga : ağacın dış kabuğu.....
* gamyon : kamyon
* gamyonun^ altındaaalasıca : kamyonun altında kalasıca
* ganara : çok aşırı yiyen, doymak bilmeyen
* gan^ırtmah^ : zorlamak
* gan^gal : bir çeşit bitki
* gannıyarıh^ : karnıyarık
* gapah^ : kapak
* gaplu : kablo
* garaden^iz : karadeniz
* garah^mah^ : kararmak
* garınça : karınca
* garıh^ : karık, bahçelerde sebze ekilen bölümler
* garpız : karpuz
* gars : kars
* gastamunu : kastamonu
* garşılamah^ : karşılamak
* gatıh^ : katık
* gavah^ : kavak
* gavsara : evlerde buğday stok edilen, buğday, arpa vs. konulan, muhafaza edilen yer
* gaytarmah^ : ortadan yavaşça, belli etmeden,
çaktırmadan, kaybolup
gitmek (kaytarmak)
* gavın : kavun
* gavırga : kavurga; buğday, çedene ve melengiç karışımı ile yapılan bir çeşit çerez
* gavsara : ev köşelerine duvar şeklinde örülerek yapılan ve içerisine buğday vs. dolduruln bir yer
* gaya : kaya
* gayil (gayil olmah^ ) : kabul etmek, razı olmak
* gayillik : razılık, kabul
* gayri : artık, bundan sonra
* gayseri : kayseri
* gayseriiiibi : kayseri gibi
* gaazantep : gaziantep
* gazocaaa : gaz ocağı
* geber : öl
* gel bah^ıyım bi : gel bakalım bir
* geleneaaaader : gelene kadar
* geleceaaaaa : gelecekmisin
* geleceaaaan^ : geleceksin
* geleceaaaaam : geleceğim
* geleceaaaaak : geleceğiz
* geleceeaaaaan^n^i : gelecekmisin
* geleceaaaaan^izmi : gelecekmisiniz
* geleceaaaasen^ gel : geleceksen gel
* geleceaaaasen^iz gelin : gelecekseniz gelin
* gelirkene : gelirken
* geliyooooo : geliyormusun
* geliyon^n^u : geliyormusun
* geliyon^uzmu : geliyormusunuz
* geliyoh^ : geliyoruz
* geliyom : geliyorum
* gelmiyoooooo : gelmiyormusun
* gelmiyoooooo daaaa : daha gelmiyormusun
* gelen^i : keleni, tarlalarda ve boş arazilerde
yaşayan, toprak altına köstebek gibi yuva
yapan sarımsı bir renkte vefareden iri bir
çeşit hayvan
* gelincik : sincaba benzer bir hayvan
* gelin^n^ola : gelirmisin aceba
* geliller : gelirler
* gelip niytme : sakın gelme
* gelep : yumak, yün pamuk kumaş yumağı
* gelepci : yün , pamuk , kumaş getirip satan
* gel-git ah^ıllı : kim ne derse ona göre hareket eden, bazen iyi-bazen kötü davranan, tutarlı olmayan,düşünmeden aklı estiği gibi hareket eden.....
* gene : yine
* gendi : kendi
* gendeeeendine : kendi kendine
* gendi fiyline : kendi kafasına göre
* gendeaaalen : kendi gelen
* gendeeeeelen : kendi gelen
* gendin^i fazla yorma oooolum : kendini fazla yorma oğlum
* gendin^i yin^emen^ neyden^ de aşşaaa düşen^ : kendini yenemessin ne
yaparsın da aşağı düşersin
* gepirdemek : gürültü yapmak, güpürdemek
* gerikmek : 1-gerginleşmek 2-gerneşmek
* gessin^ : 1- gelsin 2- gezsin
* geşdi : geçti
* geşler : gençler
* geçler : gençler
* geçi : keçi
* gejgere : üzerine daha fazla harç,toprak,gübre vs.
konulan ve iki kişi tarafından tutularak
götürülebilen bir çeşit taşıma aracı
* gerneşmek : gövdeyi gergin duruma getirmek,uykuyu
veya uyuşukluğu açmak için,gidermek
için kolları iki yana açarak, gövdeyi
gerginleştirmek
* getne : genellikle dağ yamaçlarında eğimli bölgelerde toprağın önüne duvar örülerek üzeri düzleştirilerek elde edilen düz alan
* gever : bahçelerde sebze
ekilen bölümler
* gevek daşı : kefek taşı, yumşak bir taş çeşidi
* gevilcen olmah^ : bir şeyi yapmak için kıvranmak, sabırsızlanmak, huysuzlanmak
* gevmek : yontmak.... (ayaggabı ayaaamı gevdi, gevdi : ayakkabı ayağımı sürttü,acıttı...)
* gel bah^ıyım bi : gel bakalım bir
* geliyoh^ : geliyoruz
* gidiyoh^ : gidiyoruz
* gidiyoooooo : gidiyormusun
* geleceaaaasen^ gel : geleceksen gel
* geleceaaak : geleceğiz
* gideceaaak : gidiyoruz
* gideceaaaasen^ git : gideceksen git
* giyrek : göğüs kemiği
* gıbbeş : kırk beş
* gıh^bin^ : kırk bin
* gıbbir : kırk bir
* gıh^ bir : kırk bir
* gıdım : küçücük,minnacık,ufacık parça
* gıl : 1-kıl (şun^a bah^ her taraf tüm gıl olmuş : şuna bak her taraf tamamen kıl dol muş) 2-namaz kılmak (vah^ıt iiiice geşmeden gah^da namazın^ı gıl gayri : vakit tamamen geçmeden kalkta namazını kıl artık)
* gıpla : kıble
* gıple : kıble
* gııı : kız
* gız : 1- kız 2- sinirlen
* gızın : 1-kız'ın 2-sınırlenin 3-ısın
* gızın^ : 1-kız'ın 2-sinirlenin
* gız gısmı : kız kısmı....1- kızların geneli, 2-kızların olduğu, bulunduğu kısım, bölüm
* gıraker : kraker
* gırcı : dolu
* gırmıçca : kazan
* gırmızı : 1-kımızı 2-domates
* gırh^ : 1-kırk 2- koyun, keçi kırkmak (yünlerini,kıllarını kesmek, bir nevi traş etmek)
* gırım gırım gırılıyo : çok aşırı kibarlaşıyor, kendini kibar gösteriyo
* gıh^döt : kırk dört
* gırh^ doh^uz : kırk dokuz
* gırh^lareli : kırklareli
* gırşeeeeer : kırşehir
* gızın : ısın
* gızın^ : kızın
* gızınıyo : ısınıyor
* gızınıyoooo : ısınıyormusun
* gızınmah^ : ısınmak
* gısga : kıska (kuru soğanın küçüğü)
* gısnıh^ : cimri, eli sıkı, pinti
* gıcıh^ :gıcık; itici, sinir verici hareketleri olan kişi
* gıcır : 1- taze, yeni 2- tam kesilmez, hafif kesilip kalır 3- şımarır
* gınamah^ : kınamak
* gıncıfıllı : süslü-püslü, çok güzel, çok farklı
* gır : 1-kır(mak) 2-kır, beyaz, ak 3-doğa, çayırlık, çimenlik yer
* gırem : krem
* gıran^giresice : hastalanıp ölesice (bir çeşit tavuk hastalığına yakalananıp ölesice manasında)
* gırcı : dolu
* gıremse : yarım altın
* gırıh^ : 1- kırık 2- kadının yasak ilişki
yaşadığı kişi
* gırıggale : kırıkkale
* gırışıh^ : kırışık
* gırım : kırım, kırlaşmış, beyazlamış
* gırım gırım gırılıyo : çok kibarlaşıyo
* gırma : kırma 1-av tüfeği 2-melez 3-hayvanlara verilen bir tür yem
* gırşeeer : kırşehir
* gısnıh^ : cimri
* gış : kış
* gışın : kışın,kış aylarında,kış mevsiminde
* gıpırtı : hareket, canlılık
* gımılda : hareket et, canlı ol, çabuk ol
* gıvışda : kımılda, hareket et
* gıvışdı : hareket, canlılık
* gıvışdamah^ : hareket etmek
* gıy : 1-kenar 2-bir şeyi veya birine kıymak
* gıyı : 1-kıyı 2-kenar
* gıyında : kenarında
* gıypıttırmah^ : kenarından, kıyısından kendisine pay çıkarmak
* gız : 1- kız çocuğu 2- kızmak
* gızartma : kızartma
* gızardıyo : kızartıyor
* gızardıyooooo : kızartıyormusun
* gızıl : kızıl
* gızılırmah^ : kızılırmak
* gice : gece
* gicaaaalma : geç kalma
* gicaaaalmah^ : geç galmak, gecikmek
* giceaaaaldı : gecikti, geç kaldı
* gicaaaaldıh^ : geciktik, geç kaldık
* gicaaaalacaaaaah^ : gecikeceğiz, geç kalacağız
* giceaaaaalmayın^ : gecikmeyin, geç kalmayın
* gicikme : 1-geç kalmak, 2-geç kalma çabuk davran
* gicikmek : gecikmek, geç kalmak
* gicikecaaaaak : gecikeceğiz, geç kalacağız ( ıcıh^ gicikeceaaaaak : biraz gecikeceğiz)
* giç : geç
* giç galdıh^ : geç kaldık, geciktik
* gidek : gidelim
* gideceaaan^ : gideceksin
* gideceaaaasen^ git : gideceksen git
* gideken : giderken
* gideneaaaader : gidene kadar
* gidekene : giderken
* gine - gene : yine, tekrar
* giçiaaapı : kiçi kapı (Kayseride bir mühit, yer)
* gicişmek : kaşıntı, kaşınmak
* gice : gece
* gice gondu : gece kondu
* gicoh^du : gece vaktı, gece gece, gece yarısı
* gij : geç, vaktınden sonra (oh^ula gij galdı : okula geç kaldı)
* gil : onlar, o aile, o grup (Abim gil : abilerim, abim ve eşi, çocukları)( abilerimin hepsi)
* gilaboru : kayseri ve çevresinde yetişen kırmızı salkımlı bir meyveye sahip bir ağaç
* gilamada : üzüm çubuklarının budanarak
alınan kısmı
* gine : yine, tekrardan
* giri : 1-geri, arka, peş 2-tekrar 3- iade, geri verme
* giri vir : geri ver, iade et
* girisi : gerisi, arkası, devamı
* girin^ giri : gerisin geri, olduğu gibi, gittiği gibi
* girisin^ giriye : gerisin geriye, olduğu gibi
* giraaaalldi : geri geldi
* giraaaaalecek : geri gelecek
* giraaaaliyo : geri geliyor
* giraaaaliyoooo : geri geliyormusun
* girişmek : 1-bir işi heveslice yapmaya başlamak 2-birini dövmek
* gişilik : damatlık,bayramlık elbise.
* gitdiiiii : gittinmi
* gitsiiiiii : gitsinmi
* goca : 1-yaşlı, ihtiyar 2-kartlaşmış, taze olmayan 3-erkek eş
* gosgoca : koskoca
* gocaaarı : koca karı, yaşlı kadın, koca kadın
* gocaman : kocaman, iri, büyük, yaşlı-başlı kişi
* gocavrat : koca avrat, yaşlı kadın, koca kadın
* goceeerif : koca herif, yaşlı adam, koca adam
* gocit : koca it
* gocciiiit : koç yiğit
* godduş :
* gomutan : komutan
* gorelmek : (insanın) yıkılmak, devrilmek
* goreldi : (insanın) olduğu yere devrildi, yıkıldı
* goy : koy
* goydu : koydu
* goyduuuuu : koydunmu
* godum : koydum
* goyduh^ : koyduk
* göogguşaaa : gök kuşağı
* gooodu : kovdu
* gooodum : kovdum
* gol : kol
* gol böreaaa : kol böreği
* goöl : göl
* golan^ : hayvana semer bağlamak için
kullanılan ve iple örülen kuşak
* golay : kolay
* golonya : kolonya
* goltuh^ : 1- koltuk 2- koltuk takımı
* gotuuuun^ altı : koltuğun altı
* goltuuuuuyun^ altı : koltuğuyun altı
* golya . kolye
* gomşu : komşu
* göooooo : 1-gööö, olgunlaşmamış 2- gök yüzü 3-yeşilimsi
* göoooo gaya : yeşil, yeşilimsi kaya
* göol : göl
* göolek : göl, küçük göl,gölet, su tolanılan yer
* göotür : götür
* göotürdüüüüü : götürdünmü
* göotürüyo : götürüyor
* göotürüyooooo : götürüyormusun
* göotüreceaaaaaa : götürecekmisin
* göotürmüyom : götürmüyorum
* gon : kon
* gonmah^ : konmak
* gon^ah^ : 1-konak (ev) 2-kepek(saçtaki kepek)
* gon^ah^lı : 1-konaklı 2-kepeklı
* gon^şu : komşu
* gontürol : kontrol
* gontür : kontör
* gon^ül : gönül
* gonuş : konuş
* gonuşduuuuu : konuştunmu
* gonya : konya
* gooonüm : gönlüm
* gooonün^ : gönlün
* göoooonü : gönlü
* gomleaaam : gömleğim
* goörelmek : yıkılmak, devrilmek, kalkamamak
* göoooormek : bırakmak
* gor : 1-koyar, bırakır 2-kor, ateş
* goyür : bırak
* goyurmah^ : bırakmak, gitmesine izin vermek
* goöbek : göbek
* goöbeaaam : göbeğim
* goöbeaaam şişiyo : göbeğim şişiyor
* goöndereceaaaa : gönderecekmisin
* goöndereceaaaaamiş : gönderecekmiş
* göondereceaaaaadim : gönderecektim
* goönderdiiiiiiiii : gönderdinmi
* goönderiyoooooo : gönderiyormusun
* gop : koş
* goparah^ gel : koşarak gel
* gopuyo : 1-koşuyor 2-kopuyor,(koparma)
* goparıyo : koparıyor
* gopca : etek, pantolon vs. giysilerde düğme yerine kullanılan küçük kanca
* gopmah^ : 1-kopmak 2-koşmak (bahdıhki aşşaaa maaaleden bi vayvasıl gopdu, gopduh^ vardıh^ ki hacemmilin^ uşahları döoooşüyo : baktık ki aşağı mahalleden bir gürültü çıktı, koştuk vardık ki hacı emmilerin çocuklar kavga ediyor)
* gorelmek : yıkılıp kalmak...
* goresim geldi : göresim geldi, özledim
* gorh^ : kork
* gorh^dum : korktum
* gorh^ut : korkut
* gorh^uteli : korkuteli
* gorh^uttum : korkuttum
* gorh^mah^ : korkmak
* goyaaa : güya
* goş : koş
* goşul : koşul
* goşduh^ : koştuk
* goyun : koyun
* göooo pah^la : yeşil fasülye
* göooode : gövde, vücut
* göoooöss : ğöğüs
* goön : gön, deri
* göondermek : göndermek
* göonderdiiiiii : gönderdinmi
* göonderiyooooo : gönderiyormusun
* göonderiyon^n^u : gönderiyormusun
* göondereceaaaa : gönderecekmisin
* goöönmek : göyünmek, ateşe çok fazla yaklaştırılan giyecek türü şeylerin ateşten aşırı şekilde etkilenerek yanacak duruma gelmesi
* göooooonmüş : "
* göoooonük : "
* göon^ül : gönül
* göooonü : gönlü
* göooonün^ oldu mu? : gönlün oldu mu?
* göorüyooooo : görüyormusun
* göordüüüüüu : gördünmü
* göordüüüüun^ : gördüğün
* göorüntü : görüntü
* göotür : götür
* göotün göotün gitmek : geri geri gitmek
* goynek : fanila,gömleğe benzer bir giysi
* goöz : 1-göz 2-su kaynağı
* göozel : güzel
* goözer : gözer, kalburun küçüğü
* goör : gör
* goörsen^ : görsen
* göormek : görmek
* göorünmek : görünmek
* goööörmek : bırakmak
* goyürmek : bırakmak, gaz yapmak (sıh^ı dut göoyürme : sağlam tut bırakma)
* goyurmah^ : bırakmak
* goyürdüm gitdi yah^asını : yakasını bıraktım gitti, serbest
bıraktım gitti
* goyun : koyun
* goyun^goözü : 1-koyun gözü 2-papatya
* goöz : 1- göz (göozünün^ çapaaaanı yidiıııım : gözünün çapağını yediğim (fazlaca ısrar edilerek , hatta ısrardan biraz da öte şekilde)yaptırılmaya çalışılan bir iş)) (iki göozüm öon^üme ah^sın^ki : iki gözüm önüme aksın ki (kör olayım ki) şeklinde bir yemin) 2- kaynak, su kaynağı
* göozuüyün^ yaaaanı yiyim : gözüyün yağını yiyeyim
* göoo : 1-ğöğ, yeşilimsi,
olgunlaşmamış 2- gök yüzü 3- açık mavi
* gozah^ : kozak
* gozah^lı : kozaklı
* gubarmah^ : dayılanmak, artistlenmek......
* guccük : küçük
* guccuüüken : küçükken
* guccükken : küçükken
* gucülen : güçlükle, zoraki
* gucün : güçlükle, zoraki
* guduret : kudret
* guduruh^ : kuduruk, kudurmuş, kuduz olmuş
* gudük : güdük
* guün : gün
* guünner : günler
* guünaaarşı : güne karşı, güneşe
karşı
* gunülemek : günülemek- kıskanmak
* guülmek : gülmek
* gulah^ : kulak
* gulaaasma : boş ver,önemseme, aldırış etme, önemli değil ....manada kullanılan bir söz
* gulaaardı :kulak arkası, duymazdan gelme, aldırış etmeme, önemsememe
* gulaaardı itme : umursamama, önemsememe, aldırış etmeme, söylendiği halde yapmama
* guleceaaasen^guül : güleceksen gül
* gulüuuule : güle güle (Allah yılına senesine gulüuuule yitirsin^ : Allah yılına senesine güle güle yetiştirsin, getirsin)
* guünah - gunaf : günah
* gubaşmah^ : yardımlaşmak, köylerde bir gün birinin,bir gün diğerinin işini yapmak için anlaştıkları dayanışma, imece
* gul : kul
* gulah^ : kulak
* guluç : kuluç, omuz ve boyun bölgesinin tutulması ile oluşan o bölgedeki ağrı
* gurah^ : kurak
* gurbaaaa : kurbağa
* gurdama : kurcalama, karıştırma,
kurdalama
* gurmah^ : kurmak 1-saat kurmak 2- birine herhangi bir şeyi yaptırmak için aklına girmek, aklını çelmek.....
* gumüş : gümüş
* gumüşaaane : gümüşhane
* guünnuk : günlük
* guünüz : gündüz, sabah
* gunnamah^ : kedi,köpek,eşek gibi
hayvanların doğurması
* guürk : gürk, kuluçkaya yatmış tavuk, civciv çıkarmış tavuk vs.....
* guüz : güz, sonbahar
* guüzün : güzün, sonbaharda
* guuuüm : güğüm, bakırdan yapılmış, su taşınan mutfak gereci
* gubarmah^ : kubarmak, kavgaya yeltenmek, birine diklenmek, sinirli bir şekilde karşısına dikilmek
* guşaaane : büyük tencere
* guşah^ : kuşak
* guüveaaa : güveğ, güvey, damat
* guva : kova
* guvar : kovar
* guvet : kuvvet
* guvercin : güvercin
* guvermek : yeşermek,baharın ağaçların
yeşillenmeye başladığı ilk an
* guyruh^ : kuyruk
* guyruuuöölü : akrep
* guzu : kuzu
* guzulamah^ : kuzu doğması
H
* ha bi süs gayri : ha bir sus artık
* hacaaanım : hacı hanım
* hacemmi : hacı emmi
* hacııızı : hacı kızı, hacının kızı
* haçca -hacca - hatca - hatıca : hatice
* hah^ırdah^ : kıkırdak
* hah^ıh^ : akik
* haggaaari : hakkari
* haggat - haggatan : hakikaten, gerçekten, ciddi olarak
* halay topu : çabut,bez parçası nın içiçe sarılması ile elde edilen küçük çabut top.
* halııızı : hala kızı, halanın kızı
* haral : büyük ve geniş çuval
* hamır : hamur
* hamır yuuuur : hamur yuğur
* hampalamah^ : .......
* han^gı : hangi
* han^gısı : hangisi
* han^gırdamah^ : olur olmaz şeylere yüksek sesle
gülmek, boş boş gülmek
* hanı? : hani?, nerede?
* hanı nirde? : hani nerede?
* hantep : antep
* harh^ıt : bozulmuş, arızalı, çürük, eskimiş,
kullanılmaz halde olan
* hasanüsüüün : hasan hüseyin
* hasiyet : haysiyet,şeref
* haski : iyi ki, (göordüuuu böooon aşamaaader yamır yaaadı, dün haski baaa billemissim : gördün mü, bu gün akşama kadar yağmur yağdı, dün iyi ki bağı bellemişim)
* haşarı : şımarık, yırnaşık, yaramaz
* hatir : hatır
* havh^ırmah^ : kaba kaba bağırıp çağırmak, kükremek ......
* havıdın^ı aldın^ n^ı? : hırsını, öfkeni, hıncını aldın mı?
* havas : heves, istek, arzu
* havt : pınar sularının tolandığı havuz benzeri bir...
* havız : havuz
* hayat : 1- bahçe, avlu
2- ömür
* hayva : ayva
* haymiraaatmah^ : yatıp yuvarlanarak ortalığı dağıtarak yatak yorgan üzerinde koşuşarak oyun oynamak
* haziiiran : haziran
* heaaaa : kamış veya ince söğüt dallarıyla yapılan sele, büyük sepet, 40-50 kg kadar meyve doldurulabilen büyüklükte bir sepet
* heaaaabe : heybe
* heeee : evet
* hedaaaye : hediye
* hedik : kaynatılmış buğday
* heftiklemek : paniklemek, şüpheli davranmak, sabırsızlanmak.....
* helaaa :wc, tuvalet....
* helaaasgi : iyiki,heleki
* helik : duvar örülürken büyük taşların düz durması için
arasına sıkıştırılan - konulan küçük
yassı taş
* heral : herhalde
* heralde : herhalde
* hereni : kazan
* helke : bakraç, bakırdan yapılmış, silindirik bir şekle sahip su taşıma kabı (bir çeşit kova)
* herif : erkek
* heriiif ne din^eliyon^ orda? : bey orda niye ayakta
duruyorsun?
* herşiyin^ : her şeyin
* hevaaa : hava
* hevaaadis : havadis, haber
* hevek : kış mevsimine dayanıklı olabilen üzüm
* heveklik : kış mevsimine dayanıklı olabilen üzüm
* hevtik : kaygı, tasa, endişe, panik
* hevtiklemek : kaygılanmak,
endişelenmek, paniklemek
* hezen : evlerde tavanı örtmek için atılan ağaçlara destek olması için kullanılan,bir çeşit kiriş görevi gören kalın, uzun ve büyük ağaç
* hırh^ız : hırsız
* hırtlah^ : gırtlak
* hikeaaaa : hikaye
* himci : şimdi
* himcik : şimdi
* hinci : şimdi
* hincik : şimdi
* homuh^mah^ : küsüp,darılarak
surat sallamak
* horuzlanmah^ : horozlanmak, kavgaya yeltenmek, diklenmek
* hoturaf : fotoğraf
* hokelaaaa : ukala
* hokuümet : hükümet
* hoköoooon^ooolu : ...........
* hol : fol ( tavukların yumurtlaması
için yumurtlayacağı yere konulan yumurta)
* holluh^ : folluk 1-tavukların yumurtladıkları yer,
2-tavukların yumurtlaması için yumurtlayacağı
yere konulan yumurta
* horanta : aile bireyleri, ev halkı
* hommucu : hayalet, çocukları susturmak için söylenilen hayal ürünü bir varlık
* horuz : horoz
* hotla : hopla, atla
* hoydana : hiç bir işden haberi olmayan, öylesine gezip tozan kişi için kullanılan bir kelime
* hoyuh^lamah^ : geriden bir yere veya birine boynunu sündürerek dikkatlice bakmak
* hozan^ : önce görülüp işlenen fakat
sonradan görülüp işlenmeyen bağ-bahçe,tarla
* höccet : kişi, adam, insan
* höokumet : hükümet
* hokumet gonaaanın^ öon^ünde : hükümet konağının önünde
* höoookurmek : haykırmak, kendini kaybetmiş gibi aşırı ve kaba bir şekilde bağırıp çağırmak.
* hömermek : birine diklenmek, sinirli bir
şekilde karşısına dikilmek
* hörmet : hürmet, saygı..........
* hörtlemek : duvarın yıkılmaya yüz tutması, patlaması, içe veya dışa doğru şişmesi
* hösüyün : hüseyin
* hun^a dooooru : şuna doğru, şuraya doğru
* hun^öte : şuna doğru, şuraya doğru
* hüdüt : hudut, sınır
* hüsüuuusü : hususi, özel
* hüzüuuurü : fuzuli, boş, gereksiz
I
* ıcıh^ : az, biraz
* ıcıcıh^ : azıcık, birazcık
* ızıcıh^ : azıcık, birazcık
* ıh^dıyar : ihtiyar
* ıhı : işte
* ıhıcıh^ : işte burda
* ıh^ıl-toh^ul : ağır aksak, şöyle böyle idare etmek
* ıh^ın : ıkın
* ıııısan : ihsan
* ıprıh^ : ibrik, su konulan bir mutfak gereci (güğümün küçüğü)
* ırah^ : ırak,uzak
* ırahman : rahman
* ıramazan : ramazan
* ıras gele : rast gele
* ıraz : bir isim
* ıraaazı : razı
* ırazgı : bir üzüm cinsi
* ırgat : işçi, günlükçü
* ırmah^ : ırmak
* ısbarta : ısparta
* ısdambıl : istanbul
* ıssırıh^ : ısırık
* ıssırmah^ : ısırmak
* ışlıh^ : ıslık
* ışgın : 1-dağlarda yetişen
ve gövde kısmı yenilen bir çeşit dikenli bir bitki
* ışıh^ : ışık
* ışıııı : ışığı
* ışımah^ : ışımak, aydınlanmak
* ıvır-zıvır : işe yaramayan, lüzumsuz olan, kalabalık eden şeyler
İ
* iciiini ciciiiini çıh^armah^ : iyice deşelemek, iyice kurcalamak
* içesin^e : iyice, güzelce, insanın içi atarak
* içeriıııırmiş : içeriye girmiş
* idişmek : çekişmek, didişmek
* idiş idiş idişiyo : saygısızca, küstahça, bıkmadan usanmadan çekişiyor.
* ifloz : iflas
* iii : ip eğirmek için kullanılan bir gereç
* iiide : iğde
* iiiice : iyice
* iiiice sooooh^ : iyice soğuk
* iki göozüm öon^üme ah^sın^ ki : gözlerim kör olsun manasın da bir yemin
* ileaaa : öylemi
* ileaaaarşı : ele, başkalarına, yabancılara,
diğer insanlara karşı
* ilaaalem : el alem, başkaları, yabancılar
* ilaaalemaaarşı : el aleme, başkalarına,
yabancılara, diğer insanlara karşı
* ilaaan : leğen
* ilaaane : lahana
* ilaaançe : küçük leğen, leğençe
*ilahane : lahana
* ilaaaazım : lazım, lüzumlu, gerekli
* ilbiz : duvarların köşelerinde tutan örümcek, örümcek ağı
* ilimon : limon
* illik : sahur
* illiğe gah^dın^n^ı böoooon gice : bu gece sahura
kalktın mı
* ilkindi : ikindi
* ilkindilaaarşı : ikindiye doğru
* ikiüuuune : iki güne
* imi? : emi?, tamam mı?
* imin : emin
* iminaaaa : emin ağa
* imine : emine
* imirsemek : canı istemek, canı çekmek, başka birinin yaptığını yapmak istemek, bir nevi günülemek
* imliyet : emniyet
* inek : 1-inek 2-inmek
* inek gayri : artık inelim
* in^gin : engin
* inne : iğne
* intaaaam : imtihan
* ipdil : önce , başda, başlangıçta, ilk önce
* ipreaaam : ibrahim
* ipiy : epey
* ipiyce : epeyce, yetrince, bol bol
* ipiy oldu : 1-çok oldu, epey bir vakit oldu, uzun zaman oldu 2-biraz iyileşti, düzeldi, hastalığı atlattı
* ipeaaan^ : ipeğin
* ipraaam : ibrahim
* ipiyden belli : epeyden beri
* iradiyo : radyo
* iraaasim : rasim
* irahmetli : rahmetli
* irebiye : rabia
* irefik : refik
* irehat : rahat
* iresim : resim
* ireşber : reçber, çiftçi
* ireşit : reşit
* irey : rey, oy
* irezil : rezil
* iriciaaaa : rica
* iriza : rıza
* irizemmi : rıza amca
* irize : rize
* irkek : erkek
* irken : erken
* irkeaaa bah^ale : erkeğe bak hele
* isebeaaa : isa bey
* isgarpin : iskarpin, ayakkabı
* isgemle : oturak, sandalye.....
* isgidos : ..........
* ismeaaal : ismail
* işdeaaaa : işte burda
* işdik : içtik
* işgi : içki
* işik : kapı eşiği
* işlik : 1- iş yeri, çalışılan yer
2- gömlek altından giyilen giysi, fanila
3- iş gömleği
* işmar : işaret, el,baş veya göz ile yapılan işaret , gizlice çağırmak
* itin^ öldüuuu yir : çok uzak bir yer manasında bir deyim
* iyki : iyi ki
J
K
* keaaaaya : kahya
* keaaaat : kağıt
* kedi bacaaa : kedi bacağı, cevizli sucuk
* kekeç : kekeme
* kekil : kaakül
* kele : kadınların birbirlerine hitaben söyledikleri bir söz
* kelen^gi : kırsal alanlarda yaşayan ve
fareden biraz daha büyük olan sarımsı bir hayvan
* keleş : güzel, biçimli, sevimli, hoş
* kellemek : budamak....
* kemçik : ağzı çap, eğri
* kepenek : kelebek
* kepmek : ölmek, yıkılmak,uçmak,çökmek
* kercaaane : alaya alırcasına, dalga
geçercesine
* kerme ahır tabanlarında hayvan
dışkılarının çiğnenmesiyle oluşan tabaka
* kese : 1- para konulan küçük torbacık 2- kestirme yol,
* keskenmek : vurmaya kalkışmak, elini kaldırıp vuracak gibi yapmak
* kete : hamurdan daire şeklinde yapılan bir çeşit çörek (kete gibi gız : çok güzel biçimli beğenilen bir kız)
* kevgir : sıvı gıdaları süzmek için
kullanılan gereç
* kif : keyif, zevk
* kili : sınır,
* kilte : ince tel toka
* kip : tam olmuş, güzel yakışmış.....
* kişik : sıra, hayvanları yaylıma
götürme sırası
* kişif : keşif
* kirmen : yün eğirilen gereç
* kiyfimin^ kaaaayasımısın^? : keyfimin kahyasımısın?
* kiyfin^izöooore : keyfinize göre
* koh^u : koku
* koh^ulatmah^ : kokulatmak
* kolge : gölge
* kome : küme
* kotek : kötek, tokat
* kopek : köpek
* koöpeaaan^ yimeaaani virdin^n^i?: köpeğin yemeğini verdin mi?
* koörpe : körpe
* kotelemek : atmak, fırlatmak
* kotülenmek : kötülenmek, hastalanmak,
zayıflamak
* koöskuüraaa : köz küreği
* kosnüuk : yaramaz kadın, başka erkeklerle bir araya gelen kadınlar için kullanılan bir deyim
* kosnü : köstebek
* köomür : kömür
* köomüllüuk : kömürlük
* kolüuk : boynuzsuz keçi
* köolge : gölge
* köoooo : köy
* köooolü : köylü
* köooon^ : köyün
* kuve gidiyoh^ : köye gidiyoruz
* kuviiiidiyoh^ : köye gidiyoruz
* kuhle : tandır havalandırma deliği
* kulüsdür : külüstür- eski olan, zar zor
kullanılabilen
* kullüuk : küllük
1-bir nevi çöplük 2- hayvan dışkılarının tarlaya götürülmek ve tezek yapılmak için atıldığı yer 3- kül dökülen yer
* kurek : kürek (şu kuüreaaa virde şurdaki topraaa zibili atıyım: şu
küreği ver de şuradaki toprağı ve çöpü atayım)
* kurtün : kürtün, eşek veya atların sırtına sarılan içi kamış dolu minder
* kuürüuk : sıpa dan büyük, eşek yavrusu
* kurümek : sürgü ile kar vb. temizlemek
* kuüp : küp
* kupe : küpe
* kumpür : patates
* kuüncü : susam
* kunde : 1-hergün, günde, 2-künde
* kuütahya : kütahya
L
* laaab : lakap
* lah^ab : lakap
* laylon : naylon
* laflamah^ : sohbet etmek, konuşmak
* laflıyoh^ : sohbet ediyoruz,konuşuyoruz
* le mi? : öyle mi?
* le miiii? : öyle şey olur mu? manasında karşıdaki kişiyi küçümseyerek söylenen bir söz
* loooo : toprak damların kabaran,
gevşeyen toprağını yağmur yağdığı zaman akmaması
için sertleştirip, sıkılaştırmada kullanılan huni
biçiminde yuvarlak taş
* loküs : lüks
* löngürlüngür : kaba saba, lap lap.....
* lülülüm : kavga, gürültü, tartışma manasında bir söz
* lüzümsüz : lüzumsuz
* lüzümsüzlüuuun^ danisgası : çok aşırı lüzumsuzluk....
M
* maaa : tavan
* maaaadenis : maydanoz (iki baaa da maaadenis sarıyım mı apba : iki bağ da maydanoz saralım mı abla)
* maaaakeme : mahkeme
* maaakemiyiıııddi : mahkemeye gitti
* maaale : mahalle
* maaalle : mahalle
* maaarise : meğerse
* maaasimek : önemsemek, değer vermek, ciddiye almak
* maaazeme : malzeme
* madımanah^ : madımak (cacık)
* mahana : bahane
* mah^anna : makarna
* mah^as : makas
* mah^bız : makbuz
* maaabiyin : evin giriş bölümü, hol
* makine : makina, kamyon, otobüs vb.
* makinelerin^ altındaaalasıca : makinaların, kamyonların
altında kalasıca
* malaaama : 1-dağınık, hırpalanmış, darmadağın,
ayak altında kalıp rezil olan vb.
2-harmanda buğday,nohut,mercimek
gibi mahsüllerin sürüldükten
hemen sonra harmandaki hali
* malaaamat : dağınık, hırpalanmış vb.
* maiş - mayiş : maaş, aylık
* maaamıt : mahmut
* maaamıdaaa : mahmut ağa
* man^gır : para
* mantu : manto
* maşgal : meşale
* maaasız : yalandan, numaradan, kasten,
bilerek kandırmak için
* maaasil : kayısının yeni olgunlaşmaya
başlamış hali
* maaasimek : önemsemek, değer vermek, hesaba katmak, adamdan saymak
* meaaasimemek : tınmamak,
önemsememek, değer vermemek, hesaba katmamak, adamdan saymamak, aldırış etmemek
* meaaaar : meğer
* meaaarisem : meğer,meğer se...
* muaaane - muaaayne : muayene
* mazı : kağnının dingili
* mercimeaaa saddıh^ : mercimeği sattık
* mefaaat : vefat, ölüm
* melefe : yorgan yüzü
* melemir : tarlada yetiştirilen bir tahıl türü, hamurun özlü ve ekmeğin iyi olması için buğday öğütülürken içine katılan bir tahıl çeşidi
* melengiç : mercimek büyüklüğünde
meyvesi olan bir ağaç
* melmeket : memleket
* memmun : memnun
* memişaaane : lavabo, wc
* menşur : meşhur
* merduvan : merdiven
* mertlemek : hoplamak, zıplamak, sıçramak, atlamak
* meres : miras
* meses : öküzleri çalıştırmada ve
yönlendirmede kullanılan ucu çivili uzun değnek
* metiro : metre
* mezer : mezar
* mezellik : mezarlık
* muuula : muğla
* muzurnat : yaramaz
* mutvah^ - mutfah^ : mutfak
* muh^aaaat : mukayyet
* muh^aaaatolmah^ : mukayyet olmak, sahip olmak,
korumak, zarar vermemek-verdirmemek, kaybetmemek, göz kulak olmak
* muh^sün : muhsin
* muzurnat : yaramaz, haylaz, sıkıntı veren ,yerinde duramayan, başına iş açan kişiler için kullanılan bir kelime
* mıh^aaaatolmah^ : sahip olmak, korumak, zarar
vermemek-verdirmemek, kaybetmemek, mukayyet olmak
* mıh^ : çivi
* mıh^dar : muhtar
* mıh^lantıs : mıknatıs
* mılla : molla
* mılcımah^ : ulmak, çürümek
* mııırıbı : fesat, içten pazarlıklı, sinsi
* mıtvah^ : mutfak
* mısa : musa
* mısdafa : mustafa
* mısdeeeemmi : mustafa amca
* mısga : mısga
* mıymıntı : beceriksiz, elinden
iş gelmeyen
* minaaaasip : münasip, uygun
* mintan : gömlek
* mitil : kök salmak manasında bir söz
* miydan : meydan
* miydanaaaldi : meydana geldi,oldu,oluştu,ortaya çıktı
* miyrem : meryem
* mizaaafer : muzaffer
* mizaaferaaaa : muzaffer ağa
* muuula : muğla
* müsteaaamel : yeni olmayan, kullanışlı olmayan,
kullanılmış
* müzevir : ispiyoncu
* motur : motor, traktör
* moturun^ altındaaalasıca : motorun (traktörün) altında
kalasıca
* möhdaç : muhtaç
* möhüm : mühim,önemli
* möhür : mühür
* möhür göozlüm : mühür gözlüm
N
* naaaali : nalın, takunya
* naaapacaaan^? : ne yapacaksın?
* nahas : nerden icabetti, nasıl oldu da, niçin, iyiki geldin,niye (nahas geldi ola : aklına ne düştüde geldi ola, nerden icabetti de geldi ola, nasıl oldu da geldi ola)
* namazlaaa : seccade
* namıssız : namussuz. çoğu zaman şaka için,
espri olarak birbirine söylenen bir söz
* nasossa : nasıl olsa
* navrah^ : yüz, surat
* navraaaan^a bah^ale : suratına bak hele
* nayıl : nail
* nazaman : ne zaman
* neaaamimize : namımıza
* neaaader : ne kadar
* neaaazer : ne gezer
* neaaarek : ne gerek
* nebiyim : ne bileyim
* neçe : nice, ne çok (neçe gonuşup duruyon^ ıcıh^ süs de gafamız diııınensin^ : ne çok konuşuyorsun, birazcık sus da kafamız dinlensin)
* nemaaarek : neyime gerek
* ne dıh^ınıp duruyon^ : ne yiyip duruyorsun
* ne diyceaaadik : ne diyecektik
* nemşeeer : nevşehir
* nesaaat : nasihat
* nevşeeer : nevşehir
* neşaaal : 1-ne şekil 2- neşe gil
* ni yannı gidiyoh^ : nereye, ne tarafa gidiyoruz,
* niiiide : niğde
* niiise : neyse, olsun bakalım (niiise baaah^ : neyse bakalım)
* nideceaaan^ : ne yapacaksın, sana ne
* niydeceaaan^ : 1-ne yapacaksın, 2-sana ne
* nideceaaam : ne yapacağım, bana ne
* nireaaaleceaaan^ : nereye geleceksin
* nimihram : naa mahrem
* nirdeaaaaldın^ ? : nerde kaldın?
* nirdeydin^? : neredeydin?
* niy : ne, ney...
* niy virek : ne verelim, ne istiyorsun....
* niydeceaaam : ne yapacağım. bana ne
* niydiyon^ : ne yapıyorsun, ne işle meşgulsün
* nirooodun^ : nereye koydun
* nirooodun^uz : nereye koydunuz
* niriıııiddin^ : nereye gittin
* niriiiidiyon^? : nereye gidiyorsun?
* niriıııidiyim : nereye gidiyim
* nicoldu : nereye gitti, kayıp mı oldu, ne oldu
* niciddin^ : ne yaptın, kayıp mı ettin
* nittin^ : ne yaptın, kayıp mı ettin
* nizah : kavga,tartışma (nizaaan^ guyruuundan dudtu : kavgay başladı)
* nöoooreceaaam : ne yapacağım, bana ne
* nöoooreceaaan^ : ne yapacaksın? sana ne...
* nöooordün^ : ne yaptın nasılsın..
* nöooorüyon^ : ne yapıyorsun, nasılsın (nöoooorüyon^ aaaa iymisin^ : ne yapıyorsun iyimisin)
* nöooorüyüm : ne yapayım, iyiyim
* nodul : meses denilen uzun değneğin ucuna çakılan çivi
* noooolacah^ : ne olacak
* nooolacooola : ne olacak! ne olacak acaba (öyle oluncu nooolacooola : öyle olunca,öyle yapınca ne olacak acaba)
* nooolur nooolmaz diye : ne olur ne olmaz diye
O
* ocah^ : ocak 1-ocak ayı 2-ateş yakılan yer
* odunnuh^ : odunluk
* o gader : o kadar
* oğader : o kadar
* oh^ : 1-oh 2-ok
* oh^day : oktay
* oh^laaa : oklava
* oh^u : 1-oku 2-ok'u
* oh^ul : okul
* oh^untu : davetiye
* oh^uyuntu : davetiye
* orah^ : orak
* ortah^ : ortak (ortaaaam nöooordün^ : ortağım ne yaptın, nasılsın?) ya da ( ortiş naaaber : ortak nasılsın?)
* ortalıh^ garannıyıncıh^ : ortalık kararınca
* oookelendim : öfkelendim
* oooretmen : öğretmen
* o deaaalden bah^ıyom : o değilmiş gibi, belli etmeden
bakıyorum
* ooooll : oğul
* oooolah^ : oğlak
* oooolum : oğlum
* ossun^ : olsun
* oookelendim : öfkelendim
* ooosürdüm : öksürdüm
* oküz : öküz
* oluh^ : oluk, 1-içinden su geçen ortası oyuk uzun ağaç 2-pınarlarda su akan yer
* oluncuh : olunca
* oluncuz : olunca
* oörk : kazık
* omaç : tereyağında ısıtılmış pekmez içine tandır ekmeği doranarak elde edilen bir çeşit yemek veya tatlı
* ombeş : on beş
* ombir : onbir
* ombilli : on birli
* ombin^ : on bin
* on^guruş : on kuruş
* on^oooöre : ona göre
* onnira : on lira
* oörk : örk, kazık, hayvanları başka yerlere gitmesin diye bağlamk için yere çakılaran demir.
* ortaaam : ortağım
* osbir : otuz bir
* osiki : otuz iki
* osdöt : otuz dört
* osdoh^uz : otuz dokuz
* ossun^ : olsun (bizim de ossun^ : bizim de olsun - öyle ossun^ : öyle olsun)
* otu söok köoküne bah^ : otu sök köküne bak (kişinin aslının ne olduğunu vurgulamaya çalışan bir ata sözü)
Ö
* ödü sıtmak : korkmak
* öoookelendim : öfkelendim
*öoooöt : öğüt * * öoteaaa : öteki, diğeri
* öteberi : eve alınan yiyecek içecek türü gıdaların geneli.
* öndüç : ödünç
* öneaaa : inat, aksi, kendi bildiğine giden, kendi bildiği gibi hareket eden, başkasını dinlemeyen...
* öonün^de : önünde
* öonün^deaaa : önündeki
* öonün^deaaki : önündeki
* öork : hayvanları arazide belli bir yere bağlamak için ve başka yerlere gitmemesi için kullanılan demir kazık
* öooooke : öfke
* öooosürdüm : öksürdüm
* örselemek : sarsarak, döküp saçarak
avuçlamak, silkelemek, sağa
sola silkelemek, zarar
verircesine sarsmak
* össün^ : ölsün
* öteaaa : öteki, diğeri (öteaaani virele : ötekini,diğerini versene)
* öteaaaaçe : karşı taraf, yamaç
* öteaaaaler : ötekiler, diğerleri
* ötöooooon : geçen gün, geçenlerde
* ötüyanna : öte yana
* ötüyannı : öte yanı
* öjbe : ükela
* öylen : öğle vakti
* öyleneaaarşı : öğleye doğru
P
* pace : pencere
* palan^ : eşek veya atların sırtına
sarılan minder
* palta : balta
* pan^gunut : bank not, kağıt para
* pasah^lı : pasaklı, pis, temiz olmayan....(aboooo neaaader pasah^lıymıssın^ gadan^ızı alıyım : a aaaa ne kadar pisimişsin, aşk olsun.....)
* patat : tandırda ekmek yaparken hamur
bezilerini tandırın duvarına yapıştırmada
kullanılan yuvarlak küçük minder
* patdadanah^ : pat diye, birdenbire, aniden
* patatis : patates
* pambıh^ : pamuk
* pantul : pantolon
* pah^ır : bakır
* pah^ır aşırma : bakır su kabı
* pah^la : 1-bakla, fasülye 2-temizle
* pah^la sırıııı gibi din^elip durma : fasülye sırığı gibi orda durma
* pah^lava : baklava
* pan^ga : banka
* pece : pencere
* pel pel bah^mah^ : boş,boş, donuk, düşünceli bakmak
* pempe : pembe
* persolmah^ : tepe taklak düşerek yere yapışmak
* perşembüuuunü : perşembe günü
* pesdavra : zavallı, bakımsız, beceriksiz,
doğru dürüst giyinmeyen ve giyinmeyi
bilmeyen, perişan vs.
* pespente : zavallı, bakımsız, beceriksiz,
doğru dürüst giyinmeyen ve giyinmeyi
bilmeyen, perişan vs.
* pevraz : kapı ve pencere gibi yerlerin kasa kearlarına 10 cm kadar genişliğinde duvara ve kasaya monte edilen ince tahta parçası
* pırtı : elbise, giyecek vs.manifatura
çeşitleri
* pıçah^ : bıçak
* pın^ar : pınar, çeşme
* pısırıh^ : çekingen, hareketsiz, atak
olmayan
* pilit : pelit (palamut), meşe
* pimpirik : vesves, şüphe, tereddüt, her
şeyden huylanma (sen de neaaader
pimpiriklisin^ : sen de ne kadar
şüphecisin, tereddütlüsün,huylanırsın....)
* pindir : peynir
* pinnik : kümes
* pinelik : kümes
* piriç : pirinç
* pirişan : perişan
* pisiglet : bisiklet
* piş : peş
* pişpişe : peşpeşe
* pişgir : peşkir, havlu (yüz havlusu)
* piynir : peynir
* piyik : peyik, pantolon paçası
* poçalamah^ : bocalamak, zorlanmak
* poh^sör : boksör
* pokuüs : boks
* polüs : polis
* pörtlemiş : duvar yıkılmaya yüz tutmuş, patlamış, şişmiş....
* puhar : buhar
* pun^ar : pınar, çeşme
* puruşuh^ : buruşuk
* püfeaaare : soba bacası
* püfül püfül : serince
* pür : yaprak
* pürçuklü : havuç
* pürsümek : buruşmak, tırışmak, bozulmaya yüz tutmak
* pürüuşük : buruşuk
* püsguüt - püskut : bisküvi
* püsüuk : kedi
* püsüuklet : bisiklet
* püşman : pişman
R
* rah^am : rakam
* rehan : reyhan
S
* saaab : sahip
* saaabından : sahibinden
* saaabinden : sahibinden
* saaabolmah^ : sahip olmak, korumak
* seaaabetlenmek : sahip çıkmak
* sallanguç : salıncak
* saaar : sağır
* saaali : salı
* seaaaliüuuunü : salı günü
* saaalıh^ : sağlık
* samırsah^ : sarımsak
* sabın : sabun
* sabındırıh^ : kağnı tekerinin rahat
dönmesi için kullanılan yağın konulduğu boynuzdan yapılmış kap
* saaaalam : sağlam
* sah^aaa : saha, alan
* sah^al : sakal
* sah^ar : sakar, 1-yanlışlıkla birşeyler kırıp döken 2-alnı beyaz olan keçi
(1-bu çocuh^ da amma sah^arımış 2-sah^ar geçiye bah^)
* sah^at : sakat
* sah^lan : saklan
* sah^ırga : sakırga, kene
* sah^ooo : çeket, palto
* sandelli - sandelle : sandalye
* sapri : sabri
* sası : kötü, pis, mide bulandırıcı şekilde kokan şey
* sasıh^ : kötü, pis, mide bulandırıcı şekilde kokan şey
* sasımah^ : kötü, pis, mide bulandırıcı şekile gelmek, kokuşmak
* sav : sal, gönder
* savan : 1-iplikten dokunmuş bir nevi bez, örtü 2- gönderen
* savh^ıyat : sevkiyat
* savmah^ : salmak, göndermek
* savır : savur
* savışmah^ : 1-yavaşça, çaktırmadan
gitmek, kaybolmak 2-geçmek (oradan geçmek)
* sayrı : hasta
* sedir : divan, taş-toprak ile veya tahtadan yapılmış 5-10 kişinin oturabileceği yer
* seklem : içine tahıl veya un doldurulmak için kullanılan büyük çuval
* senaaayi : sanayi (yin^i senayi : yeni sanayi)
* sepli : düzenli
* serli sepli : çok düzenli
* seten : bulgur yapmak için kaynatılan buğdayı kuruttuktan sonra kabuklarını soymak için yapılan yer, sistem
* setensiyrek : çok seyrek, çok aralıklı
* seaaan : tabak, seğen
* seaasen : seksen
* severkenez : severken
* sıaara : sigara
* sıcah^ : sıcak
* sıçan : fare
* sıdalanmah^ : sıkıntılanmak,
sıkıntı vermek, huysuzlanmak,şikayetlenmek
* sıh^ı : 1-sıkı, sert, sağlam 2-hızlı
* sıh^ı dut goyürme : sağlam tut bırakma
* sııır : sığır, inek, inek sürüsü
* sıracalı : hastalıklı
* sıtgım sıyrıldı : vaz geçtim, artık istemiyorum
* sırıh^ : sırık,uzun değnek,
* sırtaplaşmah^ : ukalalık etmek, şımarmak, söz dinlemeyip kafa tutmak
* sızgıt : kavrularak dondurulmuş et, dondurulmuş kavurma
* silgi : 1-defter, yazı silgisi
2- tahta silgisi 3-havlu (banyo havlusu)
* sinnek : sevilmeyen, kötü
insanlar için söylenen bir hakaret sözcüğü
* sintir : beceriksiz,
elinden iş gelmeyen, uyuşuk .......
* sini : yaklaşık 1 metre çapında ve yuvarlak biçimde olan bir mutfak gereci, tepsinin çok büyüğü, genellikle üzerine yemek konulan ve sofra olarak kullanılan bir gereç
* similik : beceriksiz,
elinden iş gelmeyen
* sitil : 1- iki, üç kilo kadar süt,yoğurt vs. alabilecek büyüklükte küçük kova 2- ağaç veya bitki kökü,
* sooodu : soğudu
* sooooh^ : soğuk
* soooh^a : soyka, ölen kişilerin elbiseleri (sooooh^aaaalasıca : soyka kalasıca)
* sooolcan : solucan
* soooona : sonra
* soooonacıııma : ondan sonra
* soh^ah^ : sokak
* soh^u : 1-yarma yapmak için buğdayın baltaya benzer uzun saplı bir odunla döğüldüğü içi genişçe oyuk bir taş 2-sofii
* soh^um : lokma
*soh^ranmah^ : bir şeye
veya birinin arkasından
kendi kendine kızarak söylenmek
* soh^randı : kendi kendine
kızarak söylendi
* soh^unun^ ooolu : sofinin oğlu
* sormah^ : 1-sormak 2-somurmak
* soy : yosun tutmaya başlamış, kayganlaşmaya başlamış yer, zemin
* soyah^ : 1-soyalım 2-soyu- sopu
temiz,cins kimse
* söoooodüm : 1-sövdüm
2-benim söğüt
ağacım
* söööle : söyle (1-hadi söööle : haydi söyle 2- ben öööle bişiii söööölemedim: ben öyle bir şey söylemedim)
* söööledim : söyledim
* söooooöt : söğüt
* söyündür : söndür
* sufra : sofra
* susa : patika, dağ yamaçlarında yürümeye elverişli ince yol
* susasdım : susadım
* suvan : soğan
* sümsüuk : sünepe, tembel, miskin, başkalarının eline bakan
* süntüuk : başkalarının elindekine
yediğine sünen, onu kendini
acındırarak almaya çalışan,
başkalarında gördüğü her
yiyecekten isteyen
* sünepe : tembel, miskin, başkalarının eline
bakan
* sülüman : süleyman
* sülümanaaaa : süleyman ağa
* süpüurruk : süpürürüz
* süuuuüsün : ense, boyun
* süuuusüneaaari : fesat, içten
pazarlıklı, sinsi, asık suratlı
* süuuusününeaaadi : suratını astı
* sürgu : sürgü,
1- kışın toprak damlardaki
karı temizlemek, kürümek için kullanılan ' T ' şeklinde,
tahtadan yapılmış uzun saplı bir araç (şu sürguyü vir de şu
garları kurüyüm : şu sürgüyü ver de şu karları temizleyeyim)
2- kapıların arkasına demirden veya ağaçtan yapılan ve içeri
girdikten sonra dışarıdan açılmaması için sürmek, bir çeşit
kilit (şu gapıyı sürguleyin^ de yatah^ gayri : şu kapıyı kilitleyin
de yatalım artık)
* süvas : sivas
Ş
* şafah^ : şafak
* şafaaa : şafağa
* şafaaader : şafağa kadar
* şahbaz : çabuk, hızlı.....
* şah^ırdıyo : şakırdıyor
* şaldırşap : özensiz, gelişigüzel, hoş olmayan
* şamar : tokat
* şaplah^ : tokat
* şavh^ı 1-ışığı 2- şevki
* şavlar : şalvar
* şebit yaaaalaması : lavaş şeklinde yapılan üzerine yağ, salça ve kıyma konulan ve yoğurda batırılarak yenilen bir yiyecek
* şeeeer : şehir
* şeeer teklifi : öylesine davet,
usulen davet
* şelek : toparlanan çalı-çırpı veya benzerii şeylerin kucak dolduracak kadar ya da sırta veya omuza alınacak kadar olan kısmı
* şemşaaamer : ay çekirdeği
* şıh^ : 1-şık 2- şeyh
* şırnah^ : şırnak
* şibidik - şipidik : alkış
* şifemek : ikna etmeye çalışmak, kabul
ettirmek için uğraşmak, sırtını sıvazlamak, gönlünü almaya çalışmak.
* şifer : 1-şoför 2-gönlünü almaya
çalışır
* şüför : şoför
* şikaaaat : şikayet
* şikir : surat, tip
* şikirsiz : suratsız, tipsiz, çirkin
* şimci : şimdi
* şimcik : şimdi
* şimşir : parlak
* şinci : şimdi
* şincik : şimdi
* şindi : şimdi
* şindik : şimdi (şinci mah^anna keseceaak gadasını aldııım : şimdi makarna keseceğiz ....)
* şinik : çinik, yaklaşık 7-8 kg civarında tahıl
alan bir ölçme aracı
* şiraaane : üzüm ezilen küçük havuz
* şirif : 1- şerif 2- şerife
* şirelendire şirelendire : çok önemliymiş,çok gerekliymiş
gibi ilgi çekerek,dikkat çekerek üzerinde dura dura anlatmak
* şişek : kuzusu olmayan koyun
* şişmek : övünmek, hava atmak (ne şişiyon^ - şişmez ol : ne övünüyorsun, ne hava atıyorsun...)
* şibidik - şipitik : alkış
* şiy : şey, (şiyin^ işi, şiiin^ işi : şeyin işi - falan hanımın, filan beyin işi, falan adamın yaptığı)
* şiytan : şeytan
* şoooorda : karşıda, ileride
* şöööle : şöyle
* şuncaaaz : şu kadarcık,
küçücük
* şuncaaaacıh^ : şu kadarcık,
küçücük
* şun^öte : şuna doğru,şuraya doğru (gösterilen yere doğru) ileri
doğru
* şun^adoooru : şuna doğru,şuraya doğru (gösterilen yere doğru) ileri doğru
T
* tagga : takke, şapka
* taaa daha : işte orada
* ta daaa - ta deaa : taaa karşıda, taaa orada
* tah^a : duvarlara yapılan pencere tipi
arkası kapalı oyukluk
* tah^da : tahta
* tah^daaabi : tahta gibi
* tahlim : takvim
* tah^sim : taksim, paylaşma
* talaz : dalga, şiddetli rüzgar, kasırga,
* talla : tarla
* taman : hani
* tan^gırdamah^ : gürültü yapmak, (aaaşam aaaşam tan^gırdayıpda gafamı aaarıtma : akşam akşam gürültü yapıpta kafamı ağrıtma)
* tapı : tapu
* tar : kümeslere konulan, tavukların üzerine çıkıp tünediği ağaç (horuzun^ tara çıh^dııı gibi çıh^mıssın^ oruya)
* tarana : tarhana
* taslıyo : dikkatlice bakıyor, izliyor
* tavaaatır : çok iyi, çok güzel, mükemmel
* tavıh^ : tavuk (aha tavıh^ buruya yımırtlamış: işte bak tavuk buraya yumurtlamış)
* tebaaaat : huy, tabiat, karakter
* tebelleş olmah^ : bulaşmak, gelip gidip sıkıntı vermek, çatmak....
* tedaha : karşıda, ileride....
* tefek : kavun, karpuzun küçüğü,yeni büyümeye başlamışı
* tekirdaaa : tekirdağ
* tedeaaa - te daha : daha, işte orda, taa orda
* telaaaşe : telaş
* temam : tamam
* temek : samanlığa saman atmak için samanlığın damına açılan pencere şeklinde yapılan bir yer
* temus - temuz : temmuz
* tenike : teneke
* tellik : terlik 1-ayağa giyilen terlik 2-başa
giyilen örme şapka, takke
* terek : raf
* ters : hayvan gübresi
* tevaaatır - tevaaatir : iyi, güzel, mükemmel, hoş..... (cekadin^ çoh^ tevaaatirimiş, acer mi aldın^ : çekedin çok güzelmiş yenimi aldın?)
* tesbik : tesbih
* tezgire : küçük üzüm sepeti
* teeeeze : teyze
* tırabuzon : trabzon
* tısdan : hamam böceğine benzer bir
böcek (tısdan böcüuuu : tıstan böceği)
* til : tel
* tilifon : telefon
* tiyare : tayyare, uçak
* tiyip : teyip
* tiiiize : teyze
* tiyze : teyze (tiyyzesi, bi de güuccuük telliiin^iz var mı gızıma, ayaaaana giydiriyim de üşümesin^ : teyzesi, kızım için bir de küçük terliğiniz var mı?, ayağına giydireyim de üşümesin)
* toh^aç : tokaç, su kenarında çeşme başında taş üzerinde çamaşır yıkamak için kullanılan tahtadan yapılmış döveç
* toh^at : tokat 1-tokat ilimiz 2-tokat vurmak
* toh^mah : tokmak
* toh^malamah^ : sığınamayacak
kadar yiyerek rahatsızlanmak
* toh^anmah^ : 1-bir şeyi fazla yediğinden dolayı
rahatsız olmak
2-farklı ilaç içerek vücuda zararvermesi
3-dokunmak
* toh^dur : doktor
* toh^lu : koyunun küçüğü (2 yaşındaki koyun)
* tolu : dolu (ekinneri tolu furmuş : şiddetli yağan dolu ekinleri kırıp parçalamış)
* tooom : tohum
* tomballah^ : yerde sırt ve dizleri üzerinde yuvarlanmak.....
* tomruh^ : tomruk, çok kalın ve kısa kesilmiş ağaç
* toprah^ : toprak
* tosbaaaa : kaplumbağa
* tosulamah^ : tısılamak, bir şey yaparken, yolda yürürken zorlanmak, kaba kaba soluk alıp vermek.....
* töbe : tövbe
* tuman : şalvar, pantolon
* tüfeaaalet : tuvalet
* tükan : dükkan
* tüuuudürdüm : yukarı doğru attım,
atılabilecek en yüksek noktaya fırlatıp attım, yukarı doğru
dimdik fırlatıp attım
* tüuuulmüş : 1-ağaçların dalları iyice dikilmiş
büyümüş, uzamış, büyükçe uzunca atılmış
2-yukarı doğru dikilmiş, uzamış, iyice uzamış
U
* ufra : un
* uj : uç, (uç nokta)
* ujmuluh^ : aç, aç gözlü gibi yiyen
* urba : elbise
* urh^uya : rukiye
* uruf : ruh
* uuullamah^ : uğurlamak, yollamak
* uuullarossun^ : uğurlar olsun, güle güle gidin...
* uuuur : uğur
* uuuurböcüuuu : uğur böceği
* uuuurböceaaa : uğur böceği
* uuurun : 1-uğurun 2-uğrun- gizli saklı
* uuunmah^ : 1- donacak kadar üşümek 2- kendinden geçmek, nefessiz kalmak
* uruplaaaa : uruplağa, ölçeğin çeyreği oaln bir ölçüm aracı
* usuh^mah^ : öfkesi geçip sakinleşmek, önce öfkeli iken kimseyi dinlemeyip sağa sola sataşırken başına bir bela geldiği zaman sessizleşmek,suskunlaşmak,kimseye sataşmadan efendileşmek....
* uşah^ : uşak
* uşgur : uçkur, kemer
* uvah^ıt : o vakit
* uveder : o kadar
* uyh^u : uyku
* uyh^uyu dünaaa gaçırdı : uykuyu dinlenmeyi, istirahatı
kalmadı
* uyh^u semesi : uykulu, uyku sersemliği
Ü
* üuuuutmek : öğütmek
* üfele : 1-ovala 2-ufala
* üfül üfül : serince
* üleş : 1- paylaş 2- leş
* üllüz : uyuşuk, bir iş yapamayan,tembel, işe yaramaz......
* ülüzgar - ürüzgar : rüzgar, yel
* üpreme : birden bire görünen bir şey karşısında korkma......
* üryaa : rüya
* üsüüün : hüseyin
* üsüyün : hüseyin
* üş-döt : üç-dört
* üşümüssüm : üşümüşüm
* ütüzlenmek : oyalanmak
V
* vallaaaa - vallaha : vallahi
* vay gadasını aldıııımın^ yaratdıııı : vay gadasını aldığımın
yarattığı
* vayvasıl : kavga, gürültü... manasında bir söz
* velesbit : bisiklet
* vesayit : araç, araba.....
* vesves : kaygı, tereddüt, acaba ....(sende neaaader yiiin vesveslendin^ : sen de ne kadar çok tereddüt ettin, düşündün.....)
* vırtgel (vırtgel gurmah^) : üç kağıt, düzenbazlık,laf götürüp getirmek, işi bozmaya çalışmak.....(arada vırtgel guran çoh^ adam var : arada düzenbazlık yapan, işi bozmaya çalışan çok adam var)
* viysel : veysel
* vir : ver
* vireceaaam : vereceğim
* virin^n^i ? : verirmisin?
* vireceaaaasen^ vir gayri : vereceksen ver artık
* vireceaaaamizöooore : vereceğimize göre
* vuh^uaaat : vukuat
* voooo : merak, hayret, şaşkınlık ifade eden bir kelime (voooo şun^a bah^ale nası da öoookeleniyo : hayret, şuna bakarmısın nasıl da öfkeleniyor) (voooo düuuunde niii almışlar : bakalım düğünde neler almışlar)
Y
* yaaaa : yağ
* yaaarennig : sohbet, hal-hatır, gelmiş-geçmişle ilgili yapılan sohbet
* yaaarin : yarın (yaaarin irken gideceaaaam : yarın erken gideceğim) (yaaarin tatil belliyodum : yarın tatil zannediyordum)
* yaaalıh^ : eşarp, yazma, normal mendilden daha büyük mendil
* yan^gılı : hürmetli, saygılı, hatırnaz
* yaaamır : yağmur
* yaaamır-çamır : yağmur çamur
* yaaannı : sırt
* yaaannım : sırtım
* yaaanış : yanlış
* yadırgamah^ : alışamamak, yabancılık
çekmek, garipsemek
* yadırgı : yabancı
* yapıııredi ban^gası : yapı kredi bankası
* yah^ : yak (şu zobayı yah^ gayri : şu sobayı yak artık)
* yah^ah^ : yakalım
* yah^arıh^ : yakarız
* yal : kedi-köpek yemeği
* yalah^ : yalak, 1-su yalağı,su toplanan suyun aktığı yer 2- kedi köpek gibi hayvanlara yiyecek verilen kap, oyuk yer
1- içine yal konulan kap
2- tavukların içinden su içtiği kap,çanak
3- bahçe sulamak için yapılan su arkı
4- taşlarda kendiliğnden oluşan veya
sonradan yapılan oyuk
* yalan^ı : dağlarda yetişen mevsimlik bir bitki
çeşidi
* yalançit : yalancı, yalancı it
* yalloş : özen göstermeyen, kaba-saba,
şapşal, kendine bakmayan,kendine dikkat etmeyen
* yamaç : tam karşı
* yamaç yamaca : karşı karşıya
* yannış : yanlış
* yannıyah^ : yalın ayak
* yamıh^ : yamuk
* yapaaa : yapağı, koyunlardan kırkılan
(kesilen) ve henüz işlenmemiş yün
* yaprah^ : yaprak
* yapıh^ : eşarp, kadınların başlarını örttükleri tülbent, yazma
* yasdı : yatsı
* yasdı azeni oh^unuyo : yatsı ezanı okunuyor
* yasdıh^ : yastık
* yatah^ : yatak
* yat da geber gayri, zıbar : yat ta uyu.....
* yavan-yaşlıh^ : katıksız, yavan
* yavıncımah^ : yalvarmah, kendini acındırmak
* yavrı : yavru
* yavsı : bir çeşit kene, genellikle koyunların
kuyruk altlarında yapışık olarak yaşayan bir hayvan
* yavşan : bir ot çeşidi
* yayan : yaya
1-yürüyerek,yaya olarak 2-koyun kuzu vs.otlatan
* yayan yapıldah^ : sıkıntı çekerek,eziyet çekerek
sıcakta,yağmurda,çamurda,karda,kışta yürüyerek gitmek
* yaygı : 1-yere serilen sofra, 2-yatak-yorganı topladıktan sonra üzerine örtülen örtü, 3-koltuk, kanepe, sedir gibi oturulacak yerlerin üzerine örtülen örtü
* yaylım : hayvanların otlatıldığı yerler, mera
* yazı : 1-arazi 2-yazı yazmak
* yazzıh^ : yazık
* yazma : eşarp....
* yııın : yığın, öbek
* yımırta : yumurta
* yınnaşıh^ : şımarık, söz dinlemeyen.... (yınnaşıh^lıh^ yapmayın^ : şımarıklık yapmayın!)
* yırah^ : uzak, çok uzak
* yırnaşmah^ : şımarmak, söz dinlememek, yılışmak
* yideaaaan^e : yedeğine
* yidik işdik : yedik içtik
* yiiin : çok, kuvvetli, fazla (yiiin zolluymuş, yiiin göozelimiş : çok iyiymiş, çok güzelmiş)
* yiiin^i : hafif
* yin^li : hafif
* yin^n^i : yermisin
* yikdap : ilk, başlangıç
* yikdapdan : başdan, ilk olarak
* yikinmek : kalkma hamlesi yapmak, ayağa kalkmaya çalışmak
* yil : yel, rüzgar (aaaazın^dan yil asssın^ : Allah korusun, öyle bir şey olmasın)
* yilek : yelek
* yileaaaan^e : yeleğine
* yilkinmek : bir işi yapmaya
teşebbüs etmek
* yilli : 1-yerli 2-yelli, rüzgarlı
* yin^i : 1-yeni, taze 2-şimdi
* yin^aaalen : yeni gelen
* yin^iden : yeniden
* yin^itden : yeniden
* yin^ilediyi : daha biraz önce, daha yeni
* yimek : 1-yemek (aş), 2- bir şeyler yemek
* yimaaaa yiyinci(k) goööbeaaam niyim şişiyo : yemeği yeyince
göbeğim falan şişiyor
* yiye yiye toh^maladı : yiye yiye hazmedemez hale
geldi
* yimbin^ : yirmi bin
* yimbir : yirmi bir
* yimdöt : yirmi dört
* yimbeş : yirmi beş
* yimdoh^uz : yirmi dokuz
* yiiimaaala : yirmi kala
* yiiimeeeçe : yirmi geçe
* yiiimuuuruş : yirmi kuruş
* yiiimüuuuün : yirmi gün
* yiiimi bir : yirmi bir
* yiiimiki : yirmi iki
* yiiimüç : yirmi üç
* yiiimidoh^uz : yirmi dokuz
* yiiimiyidi : yirmi yedi
* yir : 1-yemek yer 2- mekan
* yirsinmek : 1-tiksinti duymak,
2-bayatlamak,hafif kokmak
* yişmah^ : tülbent, eşarp, yazma, baş örtüsü
* yiter : yeter (yiter gayri : yeter artık)
* yitmiş : 1- yetmiş(sayısı) 2- olgunlaşmış,
yetişmiş
* yitmiyesice : yetişmeyesice, büyümeyesice.... genelde büyüklerin küçük çocuklardan birine kızıp öfkelenince söylediği bir beddua
* yiyeceaaaasen^ yi : yiyeceksen ye
* yiygi : erzak, yiyecek
* yoh^ : hayır, yok
* yooort : yoğurt
* yuh^a : 1-yufka 2-ince
* yoh^arı : yukarı
* yooomuş : yokmuş
* yoooosa : yoksa
* yoooosa hiç gorüşemiyeceaaak : yoksa hiç görüşemiyeceğiz
* yosmah^ : yosmak (istif etmek)
* yöooomiye : yevmiye, günlük
* yöooomiyeci : yevmiyeci, günlükçü
* yörü : yürü
* yörün^ : 1-yürüyün 2- yürürsün
* yörüyün^ : yürüyün
* yörüyom : yürüyorum (ıcıh^ hızlı yörü: biraz hızlı
yürü
* yuvah^ - yuvah^ daşı, looo : toprak damların kabaran,
gevşeyen toprağını, yağmurda akmasın diye sertleştirmek için
kullanılan yuvarlak taş
* yumah^ : 1-yumak (ip yumağı)
2-yıkamak, temizlemek
* yudum yııııh^adım : iyice yıkadım
* yudu : yıkadı, temizledi
* yumuş : 1-emir, buyruk, istek
2-yıkamış
* yumuş dutmah^ : büyüklerin
buyurdukları işleri yapmak
* yun^ : yün
* yüun^ : yün
* yunmah^ : yıkanmak, temizlenmek, banyo yapmak....
* yüuuuunüs : yunus
* yüuuusek : yüksek
* yüuuusüug : yüzük
* yüzümü yuyum : yüzümü yıkayım
* yüksük : yüzük
* yüksuk : yüzük
* yuksük : yüzük
* yüzük : 1-yüzülmüş olan 2-yüzük(parmağa takılan)
* yüzün^guylu : 1-ağzı aşağı 2-bayır aşağı,
yokuş aşağı
Z
* zaaaati : zaten
* zabah^ : sabah
* zabaaanan : sabahınan, sabah olunca
* zabaaaan^ köoründe ne gah^ıyon^? : sabah erkenden niye
kalkıyorsun?
* zabaaadar : sabaha kadar
* zabaaader : sabaha kadar
* zaaar : 1-herhalde, galiba, sanırım 2-yavru köpeğin büyüğü
* zaaaamet : zahmet
* zahar : herhalde, galiba, sanırım
* zahra : zahire, tahıl
* zamanın^ behrinde : o zamana göre, o zamanın değerinde, o zamanın ortamında....
* zarzavat : hırdavat
* zavar : hayvan yemi olarak ayrılan
tahıl
* zekeaaariye : zekeriya
* zelve : boyunduruğa takılan küçük
değnekler
* zeman : zaman
* zemheri : zemharı (kış ayı)
* zerhoş : sarhoş
* zevzek : geveze, boşboğaz
* zıbar : öl
* zıh^ım : zıkkım
* zıh^ımın^ köokuünü yi imi : zıkkımın kökünü ye emi
* zıh^ımın^ dibini yi imi : zıkkımın kökünü ye emi
* zıllamah^ : oyunu bozmak, oyun kurallarını bildiği halde uymamak, hiçe saymak....
* zılgıtlamah^ : azarlamak, zorlamak....
* zırlamah^- zırılamah^ : kaba,rahatsız edici şekilde ağlamak, hoşa gitmeyecek şekilde konuşmak
* zırıltı : 1-kaba,rahatsız edici söz,ses,gürültü
vs. 2-iri-yarı,kaba, görgüsüz
* zibil : çöp, pislik
* zirzibil : çör-çöp
* zilifder : silahtar
* zilve : boyunduruğa takılan küçük
değnekler
* zirze : sürgü
* ziyan^kar : zarar veren
* ziynep : zeynep
* zoba : soba
* zon^guldah^ : zonguldak
* zopa : 1-değnek 2-dayak
* zopcuh^ : hiç bir işe bakmayıp gezip tozan
* zöhür : sahur
Eraltan MERSİN